Koray Düzgören: "Bu yolu yapanların eli kolu kırılsın" diyen Pepe'yi destekliyorum
İlginç bir hükümet etme şekli ile karşı karşıyayız. AKP, neredeyse dört yıldır iktidarda olmasına rağmen bir türlü muhalif jargonu kullanmaktan vazgeçmiyor.
Devletle olan ilişkilerinde bunu anlamak mümkün.
Devletin ama kurumlarına çöreklenmiş bürokratik güç odakları tabii ki temel meselelerde iktidar erkini kimselere bırakmaya yanaşmıyor.
Bu alanlarda hükümetin muhalefet partisi gibi davranmasını, hükümet ve parti sözcülerinin birçok uygulamaya eleştiriler yöneltmesini tabii ki anlıyoruz.
Yalnız öyle işler var ki akıl alır gibi değil.
Mesela, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in, Terörle Mücadele Yasası Meclis'e sunulduğu sırada "Keşke bu yasa tasarısını getirmemiş olsaydık" demesine rağmen, Meclis'ten geçirmek için cansiparane bir çaba harcamasını, yasa çıktıktan sonra da, "Keşke bu yasayı çıkartmamış olsaydık" demesini ele alalım.
"Peki niye çıkarttınız o zaman?" diye soralım.
"Güvenlik güçlerinin taleplerine karşı gelemedik" diye gerçeği açıklasalar olmaz. Onun yerine bu şekilde pişmanlık beyan ediyorlar.
Böylece meselenin hallolacağını düşünüyorlar. Oysa bu noktadan itibaren yapacakları şey, eğer yasa Cumhurbaşkanı tarafından onaylanırsa Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası açmak olmalı.
Bu da hakikaten -hadi komik demeyelim- çok ilginç olur değil mi?
Arkasından bir başka bakan, bir başka açıklama.
Artık adı doğa katliamı ile birarada anılan Karadeniz Sahil Yolu ile ilgili olarak Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin açıklaması:
"Karadeniz'de duble yola ihtiyacımız vardı, ama bu yol keşke buradan geçmeseydi.''
Pepe, Karadeniz Eğitim, Kültür ve Çevre Koruma Vakfı'nca düzenlenen bir gecede, bütün Karadenizlilerin çevreyi çok iyi koruması gerektiğini söyleyerek şöyle konuşmuş:
"O güzellikleri biz kendi ellerimizle azar azar tüketiyoruz. Karadeniz'de duble yola ihtiyacımız vardı, ama bu yol keşke buradan geçmeseydi. Bunu yapan müteahhidin eli kolu kırılsın. Bu Karadenizliyi Karadeniz'e hasret kılan otoyol oldu. Deniz ve yaylalar gitti mi geriye ne kalır?''
Ne kaldığını aslında Başbakan Erdoğan yanıtlasa daha iyi olur.
Çünkü Başbakan'ın geçtiğimiz yıl, doğayı bu yoldan kurtarmak için çaba harcayan çevreciler için sarfettiği lafları gayet iyi anımsıyorum. (Ayrıntılar arşivlerde duruyor)
"Ben de çevreciyim, ama kamu yararını engelleyen çevrecilik olmaz" buyurmuştu Başbakanımız.
Çevreciliğin tam da bu olduğunu eminim kimse ona söylememiş olmalı.
Hadi diyelim ki bu yolun hikayesi 15-20 yıl öncesine gidiyor. Başbakan'ın dediği gibi hükümet bu projeyi kucağında buldu.
Ama yıllardır çevrecilerin, uzmanların bu yoldan nemalanacak bir avuç insanın dışında yöre halkının önerileri, uyarıları, feryatları dikkate alınsaydı ve projede bazı düzeltmeler yapılsaydı olmaz mıydı?
Onun yerine Başbakan, daha önce bu çevre felaketinin müsebbiblerinden Mesut Yılmaz'ın yaptığı gibi ve neredeyse aynen onun kelimeleriyle çevrecileri suçlamayı tercih etti.
Sonunda doğa, Mesut Yılmaz'ı ve Başbakan Erdoğan'ı değil, çevrecileri, doğayı korumaya çalışan yöre halkını haklı çıkardı.
Yolun Fındıklı'nın Güngören mevkiinde, ilkbaharda karların erimesi ve rüzgârın şiddetiyle yükselen dalgalar Karadeniz sahil yolunun bir kısmını alıp götürdü.
Oysa uzmanlar sular altında kalan güzergâhta deniz doldurularak yol yapılamayacağı nı söylemişlerdi. Bu güzergâhta deniz dolgusuyla yol yapılamayacağı yönünde beş ayrı mahkeme kararı olduğu biliniyor..
Karayolları Genel Müdürlüğü sitesinde, henüz bitirilemeyen 77 kilometrelik Çayeli-Ardeşen-Fındıklı-Hopa geçişine bugüne kadar 347.3 milyon dolar harcandığı yazılıyor.. (Bu harcama o zamandan bu yana artmış olmalı)
Dalgalarla meydana gelen tahribat nedeniyle milyonlarca dolarlık zarar meydana geldi.
Internette dolaşırken bu konuda sürekli uyarılarda bulunan uzmanlardan biri olan Mimar Sinan Üniversitesi'nden Prof. Dr. Cengiz Eruzun'un açıklamasına rastladım:
"Kaç yüz milyon dolar denize döküldü? Deniz götürecek, müteahhit dağları dinamitleyip denizi tekrar tekrar dolduracak ve para kazanacak. Hukuksuz olan bu yolu başlatan AKP hükümeti değil, ancak bu yanlışı devam ettirmek için neden bu kadar ısrarlı?"
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nden Prof. Dr. İlyas Yılmazer de, yolun maliyetinin sürekli yükseldiğine dikkat çekiyor. Yılmazer, "Doğaya zarar vermeden tüneller yoluyla alternatif projeler üretmiştik. Bizim hesapladığımız maliyet, sahil dolgusunun üçte biri kadardı, ancak onlar 'pahalı' dediler. Bu yol bitmez. Deniz götürür, müteahhit yapar" diyor.
Başbakan en son yolun bu yıl sonunda bitirileceği sözü verdi.
Çevre Bakanı Pepe ise bu yolu yapan müteahhitlerin eli kolu kırılsın diyor.
Şimdi sormak lazım: Kabahat sadece müteahhitlerde mi?
Yeni Şafak Gazetesi - 7 Temmuz 2006
|