Denizde
kararti var...
Kazım Koyuncu, laz müziğinin genç soluğu, haşarı
çocuğu, dinmek bilmeyen türkülerin laz nakaratı, Trabzonspor sevdalısı
delişmen, bu kez hastalığıyla uğraşıyordu.
Hınzır hınzır gülerek...
ÖZEL RÖPORTAJ / HAKAN DİLEK
Genç ömrüne sığdırdığın onca şeye karşın
bir illet yapıştı yakamıza..
İllet deme illet deme...
Tamam tamam ama Trabzonspor diyeceğim, şut diyeceğim, ceza
sahası diyeceğim..
Ben de sana bacakarası atacağım -gülüyor-
Hemen boşa çıkarım...
Beni en iyi yerimden yakaladın kardeşim. Bir kere Trabzonspor deyince
durur akan sular. Bak yine heyecanlandım. Bir Trabzonspor marşı
yazmak, müziklemek istiyordum, o da "sanculu kunlerume" rastgeldi.
Lehçesi laz nakaratı bir futbol muhabbete girelim istiyorum Kazım..
Girelim bakalım ceza sahasına kıvrak çalımlarla.
Kıvraklık senin dilinde, müziğinde..
E futbol da bir çeşit müzik değil midir bizim için? Sen Ali Kemal
için "Horon Oynar Gibi Çalım Atıyor" diye yazmıştın.
Liverpool maçıydı değil mi?
Evet. 1975'te Liverpool'u 1-0 yendiğimiz maçta bekin karşısında
horon oynamıştı ellerini kaldırıp...
Hah, tam da böyle bir şey futbol bizim için. Çıkacaksın sahaya
ne kadar bize özgü fiziki durum varsa o maçın realitesi o olacak.
Peki sonuç?
Sonuç önemli mi kardeşim? Volkan geçen hafta senle yaptığı
söyleşide "topun çizgiyi geçmesinden daha başka bir şeydir
futbol benim için" demişti. Tam da böyledir. Top çizgiyi geçse ne
olur, geçmese ne olur? Sen neyin varsa ortaya koyuyorsun. Horonun güzeliği,
dağların soluğu devreye girer lazlar futbol oynamaya başladığında.
Bu Trabzon'a özgü bir şey mi?
Evet. Bakın Barcelona için neler söyleniyor. Eğer bir bölgeyi bir
coğrafyayı temsil etmek ve onun özelliklerini taşımaksa
bir futbol takımına düşen, bunun Türkiye'deki adı Trabzonspor'dur.
Bu takımın bütün tartışmaların dışında
bir havası, bir başkalığı vardır. Öteki takımların
da vardır ama Trabzon bir başkadır. İnatçılığımız,
oyunu çirkinleştirmeden futbol oynama isteğimiz tamamen bölgenin yöresel
özelliklerine hizmet etmiştir. Ya da etmelidir.
Trabzon deyince bir başka oluyorsun?
İşte o başkalığımızdır Trabzon bizim.
En neşeli, en hüzünlü, en duyarlı en vurdumduymaz, en hızlı,
en ağır, en çabuk en acelesiz yanımızdır Trabzonspor.
Bu sene olmadı bir dahaki sene kesin şampiyonuz. Ben göremem ama...
Görürsün görürsün hastalık nedir ki? Şölen yeri olsun konserimiz...
Hee nedir ki? Ha konser ha kanser -gülüyor-
Sakatlık topçunun en son düşüneceği şeydir. Hastalık
da bizim için öyle olsun.
Beni de müziğin futbolcusu say. Say ki içimin bayrakları havalansın.
Şöyle güzel bir çalım, iyi bir pas ceza alanının dışından,
Trabzonspor'a puan kazandıracak bir gol şutu için nelerimi vermezdim
ki?
Nelerini verirdin diye sorayım o zaman?
Notalarımı, parmak uçlarımdan akıp giden zamanı, yüreğimi
ortaya koyardım... Trabzonsporlu topçuların da öyle olmasını
istiyorum.
Şöyle bir şeyler söylemiştin bir konserinin başında;
Vigzartu, e ho, a gunze gzaşi cin cevorertu. Aynen şöyle demekti;
"Denizin Çocukları" hoş geldiniz!.. Nasıl etkilenmiştim
bilemezsin. Gurbetteydim ve bize "Denizin Çocukları" diye seslenen
bir genç vardı sahnede...
Evet Zuğaşi Berepe yani Denizin Çocukları. Taraftarları,
sevenleri çok oldu o gurubun. Sözleri senin deyiminle lehçesi lazca şarkılar
yazdık. Bir denemeydi, güzeldi, geldi geçti.
Yapma şimdi gelip geçmez... Sonra da devam etmiştin: "Hiç
başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine,
ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız
denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe,
kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze
çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar'a,
ateş hırsızlarına, Ernesto 'Çe' Guevara'ya, yollara -yolculuklara,
sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara,
üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara
ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı
gönderiyoruz... Her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik.
Teşekkürler dünya." Çok etkiliydi...
Ben yüreğimden geçenlere bir biçim vermeye çalışıyordum
şu çok bilmiş dünyada. Çocukluğumu özlüyordum belki. Karadeniz
en talihsiz, en kötü kullanılan bölgelerden biridir Türkiye'de. O kadar
ilginç hikayeler vardır ki orada. Bu da müziğimi belirledi giderek.
Yeniden topa girelim mi?
E mecal mi bıraktın bizde? Koşacak halimiz mi var?
Sen de göz presi yaparak oynarsın o zaman...
-gülüyor-
Hep adına Efsane denilecek bir durumdur Trabzonspor. Örneğin hemen
aklımıza dükalığın soluğunu kestiği zamanlar
geliyor... Necmiler, Ali Kemaller, Şenollar...
Cemiller, Hüseyinler, Bekirler, Necatiler... Çok iyi takımdı çok.
Öylesi bir daha gelmez. Gerçi şimdi de iyi takım olduk. Şenol
hoca var artık. Ona çok güveniyorum.
Biz de sana güzel kardeşim biz de sana... 27 Haziran'da hepimiz Harbiye'de
Hey Gidi Karadeniz konserinde olacağız Kazım için...
Ama görünen o ki "Denizde Kararti Var"...
Efsane kadro
Şenol
Necati -Takoz Cemil- Kadir
Gökdeniz -Serdar -Hüseyin -Çaycı Ahmet- Ali Kemal
Hüseyin -Fatih- Necmi
***
1972 Hopa doğumlu, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden
terk. -Bir dalga gibi-
1992 Dinmeyen Müzik Grubu
1996 Sisler Bulvarı albümü
1993 Zuğaşi Berepe
1992-2005 200'ün üzerinde konser
Albümler
Hayde, Viya, Va Mişkunan, Salkım Söğüt, İgzas
Dizi ve film müzikleri
Sultan Makamı, Gülbeyaz
Kaynak:
Milliyet
-
NOT:Bu
yazıdan sonra Kazım Koyuncu, KazimKoyuncu.Com
Ziyaretçi Defteri'ne yazıyla alakalı aşağıdaki
açıklamayı yapmıştır.
Selam,
Uzun bir süre ayrı kaldık.
Bugün, Milliyet Taktik ekinde çıkan yazı daha önceleri
Hakan Dilek'le yapmış olduğumuz sohpetlerden
yola çıkılarak oluşturulmuş bir yazı.
Güzel de olmuş. O hep güzel yazar zaten..
Ancak TS şampiyon olursa ben görürüm, göremem gibi konusmalar
geçmemiştir aramızda. Orada bir yanlışlık
olmuş. Yoksa bir umutsuzluga düştüğüm yok.
Bu gunler biraz zor geçiyor elbette. Ama mücadele devam ediyor.
Yalnız olmadığımı hissettirdiğinizde-ki
hep öyle-umudum artıyor ve en çok insan umuda ihtiyaç duyuyor
galiba zor durumlarda.
Şimdilik bu kadar.
Görüsmek üzere,sevgiyle.
Kazım Koyuncu |