Koyuncu'dan
kansere Viya
(Hatice Tuncer,Cumhuriyet Gazetesi)
Denizin
Çocuğu, yakalandığı hastalığı
müzikle daha fazla uğraşmak için bir müjde olarak görüyor
Kazım
Koyuncu, 28 Ocak Cuma akşamı Yeni Melek Gösteri Merkezi'ndeki
dinleyicileriyle ya da kendi tanımıyla arkadaşlarıyla
ikinci buluşmasına vücudunda yeni fark ettiği tümörlerle
yani kanser hastalığıyla hazırlanıyor.
Yine horonlar tepilecek, hüzünlü şarkılar söylenecek ama
kesinlikle sigara içilmeyecek. Koyuncu, ''Kanser ve konser arada
sadece bir harf farkı var. Hiçbir şey umurumda değil.
Ben Yeni Melek'te konserimi yapacağım. Arkadaşlarım
üzülmesin, her zamanki şımarık, kendini vermiş
halimle çıkıp şarkılarımı söyleyeceğim''
diyor.
Denize
''viya iner'' Karadenizliler... Viya dalgalarla dans etmektir, yüzme
bilmeden de kayıp gitmektir batmamayı başararak...
90'ların başında Lazca rock yapan ''Denizin çocukları''
ndan (Zuğaşi Berepe) biriydi Kazım Koyuncu. Gruptan
koptuktan sonra 2001'de ilk albümü ''Viya'' ve 2004'ün nisanında
''Hayde'' yle bir rüzgar taşıdı Karadeniz'den. çay
filizi, derenin şırıltısı, dalda karayemiş,
denizde taka, Kaçkarlar'da duman, yaprağa vuran yağmur
damlasıydı sesi. 28 Ocak Cuma akşamı Yeni Melek
Gösteri Merkezi'ndeki dinleyicileriyle ya da kendi tanımıyla
arkadaşlarıyla ikinci buluşmasına, vücudunda
yeni fark ettiği tümörlerle yani kanser hastalığıyla
hazırlanıyor.
CUMHURİYET'TE
OKUSUN
Koyuncu,
hastalığını ailesine anlattı, ama kanser
teşhisi konulduktan sonraki ilk röportajını, Hopa'da
bir köy berberi olan babası Cavit Koyuncu 'nun 50 yıldan
uzun bir süredir aksatmadan her gün aldığı Cumhuriyet
gazetesinde okumasını istedi.
Koyuncu'yla
söyleşimizi ''Hayde'' nin çıkışından bu
yana yaptıklarını değerlendirerek başladık:
''Hayde 110 bin, Viya da 60 binlik satış rakamına
ulaştı. Hayde'de Gülbeyaz dizisinin rüzgarını
arkama almadan, 'popüler kültürün olmazsa olmaz bazı kurallarından
uzak durarak bu kadar insana ulaşabiliyor muyum' görmek istiyordum.
Klip çekmedik, televizyon programlarında çok görünmedik. Pazarlamadığım
bir şeyin satılmasını istiyorum.
Bu
anlamda albümlerimden ve şu ana kadar yaptığım
müziklerimden kişisel karşılığımı
aldığımı düşünüyorum.''
Koyuncu,
yaz aylarını evinde sadece 7-8 gün kalacak kadar yoğun
turne, konser programları ve sivil toplum kuruluşlarının
gecelerinde sahne alarak geçirdi. Haziran ayında yalnızca
dört gün kalmasına karşın Beşiktaş Kültür
Merkezi'nin teklifini kabul ederek Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'ndaki
ilk solo konserini gerçekleştirdi: ''Seyirciyle söze dökemediğim,
tuhaf bir iletişim, bir enerji var. Ben, benim albümümü alanların,
konserime gelenlerin müziğime verdikleri emeğe sahip çıkmak
için sahnedeyim. Hepsi benim arkadaşım. O sahne buluşmalarında
sevgi ve saygı var. Bazen çok şımarık oluyorum
sahnede, seyirci bunu hoşgörebiliyor. Onlar şımardığında
da ben hoşgörüyorum. Coşup gidiyorum. Kendimi bazen o
kadar yukarıda ve uçacakmış gibi hissediyorum ki
'şımarmak' diyorlar buna.''
DAHA
FAZLA DANS
Koyuncu
konserleri, doyasıya horon tepmektir izleyici için. ''Dido
Nana'' da, ''Gyuli Çkimi'' de, ''Ben Seni Sevduğumi'' de soluklanılır,
''Ella Ella'', ''Koçari'', ''Cilveloy Nanayda' da horon tepmeyen
tek kişi bile kalmaz: ''Müzik sadece ses, nota, birkaç enstrümanın
yan yana gelmesi değildir. Müzik ve dans birbirine sevdalıdır.
Dans hayatımın en büyük eksikliklerinden biriymiş,
daha fazla dans etmeliymişim. Zaten dans kurslarına gitmeye
karar verdim. Latin dansları, tango, horon, hepsini öğreneceğim.''
Ağustos
ayında Fuat Saka, Volkan Konak, Bayar Şahin' in katıldığı
''Hey Gidi Karadeniz'' projesinin hayata geçmesi için büyük emek
harcayan Koyuncu, Yedikule Zindanları'ndaki konseri TRT-2'de
yayımlanınca daha çok seyirciye ulaşma şansı
yakaladı. Yönetmenliğini üstlendiği Hülya Polat 'ın
''Rino'' albümünde geleneksel Karadeniz ezgi ve enstrümanlarıyla
rock tınılarını birleştirdiği ve dinleyicinin
Koyuncu imzasını hemen hissettiği başarılı
bir çalışma gerçekleştirdi. Trabzonspor için yapılan
şarkı ve marşların toplandığı,
yakında piyasaya çıkacak olan albüme iki marş hazırladı:
''Hopa'daki çocukluk günlerimde üç büyüklere kafa tutan Trabzonspor
efsanesi vardı. Futbol oligarşisinin karşısına
dikilmiş, Anadolu'dan gelen bir güç vardı. Dördüncü büyük
oldu, ama Trabzonspor Türkiye futbolunda devrim yapmıştır
ve hala devrimci potansiyelini içinde barındırır.
Eski yönetim kurulu üyesi Tahsin Usta 'nın teklifi üzerine
Şehnaz Yeygel' in yazdığı sözlerle Hayde'deki
Uy Aha şarkısının uyarladım, ayrıca
yeni bir marş yazdım. Asla profesyonel bir çalışma
değil. Trabzonspor'un şampiyonluğunu çok küçük yaşta
da olsa gördüm, borcum vardı. Ben, üzerime düşeni yaptım,
şimdi sıra sahadakilerde.''
'AYNIYSA
UTANIRIM'
Kasım
ayındaki Babylon konserine ''müziğinde yeni bir dönem
açmak'' için hazırlanmıştı: ''Tam başlıyorduk,
kanser olduk. Aslında her şey yolundaydı ama müzik
hayatımda çok kökten bir değişikliğe ihtiyacım
olduğunu hissediyordum. Biraz daha elektriklenmiş, rocklanmış
bir sound (ses) yakalamak istedim. Ritmin çok daha sağlam olduğu,
iyi çalınan renk sazların, daha düzenli girip çıktığı
bir ses düşündüm. Evet, eninde sonunda ben bir Lazım ama
dünya kulağıyla duymak istediğim bir ses var içimde.
'Müzik ve hayat adına neler oluyor' depresyonu ve sonunda kanser.
Hayatım boyunca 3-4 kez işin içinden çıkamadığım
dönemler oldu ve hep hayat beni işin içinden çıkardı.
Kanser belki şanstır. Çok tıkandığımı
hissettiğim, artık utanmaya başlayacağım
bir dönemdi. Ben beş konserde bir şarkıyı aynı
şekilde çalıp söylüyorsam utanırım.''
Aralık
ayında Ankara ve Istanbul'daki Hey Gidi Karadeniz gecelerinde
sahne alan Koyuncu, sürekli öksürmesi nedeniyle Akan Organizasyon
şirketinden sevdiği bir arkadaşı olan Dilek
Dindar' ın ısrarıyla sağlık kontrolünden
geçti. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'ndeki muayeneler
sonucu testis kanseri başlangıcı teşhisi konuldu.
Akciğer ve akciğer boşluğunda ilaç tedavisiyle
giderilme olasılığı çok yüksek olan tümörlere
rastlandı: ''Bazen doktorlarla 'İki yılda bir albüm
yapıyorum, beş albüm yapabilir miyim' diye pazarlığa
giriyorum.
'Yaparsın'
diyorlar. Bazı şeyleri sen yapamıyorsan hayat yaptırıyor.
Hayatım boyunca tatile gitmediğimi fark ettim. Şimdi
7-8 ay evde oturmak, müzik yapmak, hayatı düşünmek ve
tedavi görmek durumundayım.''
Geçen
hafta kemoterapi uygulaması başlayan Koyuncu, Cerrahpaşa
Medikal Onkoloji Servisi'ndeki seanslara girerken bazıları
orada tanışan, birbirine kenetlenmiş arkadaşları,
ailesi kapıda bekliyordu. çıktığında dostlarına,
ablasına, ağabeylerine, yeğenlerine hep gülümsedi:
''Hayatımın en büyük korkusu kanserdi, başıma
geldi. Başka birinin kanserine belki bakamazdım, ama göz
göze geldiğin an korkunun yarısı gidiyor. Hastanede
bekleyen dostlar o kadar güzeldi ki hepsinden sorumlu hissediyorum
kendimi. Varlıkları beni tahmin ettiklerinin dışında
etkiledi, hayata bağladı ve kendimi daha iyi hissettim.''
DENİZİN
ÇOCUĞU
Koyuncu,
hastalığının ilacını ve müziğindeki
gelişmeyi de sevgide görüyor: ''Sevmeyi bilebilmek, sevdiğini
hissedebilmek, sevenlerle göz göze gelebilmek. Bu kanserde de işe
yarayacak, muhtemelen müziğimi büyütecek. Bu süreç beni sadece
müziğe yönlendiriyor. Daha az konuşmaya, daha çok müzik
yapmaya, daha hızlı koşmaya ve dans etmeye sevk ediyor.
Bu hastalık benim için gerçekten bir müjde olabilir. Aksi takdirde
bu hayat şu ana kadar yaptıklarımla durur.''
Kazımseverler,
28 Ocak akşamı Yeni Melek Gösteri Merkezi'nde, henüz dökülmeden
baba mesleğini sürdüren ağabeyinin kısacık kestirtiği
saçlarıyla karşılaşacak.
Yine
horon tepecekler, hüzünlenecekler ama kesinlikle sigara içmeyecekler:
''En iyi ihtimalle haziran ayına kadar konser veremeyeceğim.
Kanser ve konser arada sadece bir harf farkı var. Hiçbir şey
umurumda değil, ben Yeni Melek'te konserimi yapacağım.
Arkadaşlarım üzülmesin, her zamanki şımarık,
kendini vermiş halimle çıkıp şarkılarımı
söyleyeceğim.''
Denizin
çocuğu-Zuğaşi bere, kıyıda bekleyenlerin
gözlerine bakıp bilmediği bir denize ''viya'' iniyor.
Hayde!
Viya Kazım Koyuncu...
Cumhuriyet
23.01.2005
Kazım
Koyuncu, bir kemoterapi seansı sonrası dostlarına
gülümsüyor.
'RADYASYONLU ÇAY İÇMEK ZEK‚ SORUNU DEĞİL,
BİR SUÇTUR' Koyuncu, Rusya'da 1986 yılında meydana gelen Çernobil
nükleer kazasının etkilerine kayıtsız kaldıkları
gerekçesiyle yetkililerin cezalandırılması istemiyle
geçen nisan ayında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na
suç duyurusunda bulunan sivil toplum temsilcilerinin arasındaydı.
Facia tarihinde 14 yaşında olan Koyuncu, kaza sonrası
ilk yağmurların üzerine yağdığını
anlattı: ''Hepimizde tümörler var ve hayatımızın
belirli dönemlerinde radyasyon veya başka etkiler tetikleyip
kansere dönüştürüyor. Kaza sonrası adını anımsamadığım
bir bakanın 'iyi gelir' diyerek radyasyonlu çay içmesi yalnızca
bir zekâ sorunu değil, suçtur. Çernobil'den sonra erken teşhisler
için rehabilitasyon merkezleri kurulabilir, belki binlerce insan
ölmezdi. Hangi şehirde, kaç insan kansere yakalanmış
gibi bir istatistik bile yapılmamış. Bu ülkenin politikacılara,
yalancılara ihtiyacı yok. Ben böyle duyarsız yöneticilerin
halk düşmanı olduklarını düşünüyorum'' |