Kum ve taşocağı eylemi için Fırtına Vadisi'nde toplanan çevre gönüllüleri Fırtına'ya seslendi:
“Diren Fırtına Hep Yanındayız”
Haber : Fatih Sultan KAR
Fotoğraflar : Oktay Üst
ARDEŞEN- Fırtına Vadisi'nde fırtına dinmiyor. Dünyada koruma öncelikli 200 ekolojik alandan biri olan vadi, HES'ten sonra şimdi de kum ve taş ocaklarının tehdidi ile karşı karşıya. Rize'nin Ardeşen ve Çamlıhemşin ilçelerine yayılan Fırtına Vadisi'nin alt kısmında bulunan kum ocakları ile üst kısmında bulunan taş ocaklarının denetimsiz bir şekilde çalıştırılmasına tepki gösteren ve vadinin denizle buluştuğu bölgede protesto eylemi yapan çevreciler, bu kez Fırtına'ya seslendi. ‘Diren Fırtına! Hep yanındayız.”
Vadide Türkiye genelinde nadir 450 bitki türü olmak üzere toplam 2 bin 500 tür yaşıyor...
Dünyanın 200 ekolojik bölgesinden biri olan ve Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF)'nın Avrupa'da belirlediği biyolojik çeşitlilik açısından önemli ve öncelikli korunması gereken 100 sıcak nokta arasında yer alan (Bir diğeri Kaçkar dağları), binlerce bitki türü ve yaban hayatına ev sahipliği yapan Fırtına Vadisi'nde bulunan ocaklar son derece denetimsiz bir şekilde çalıştırılıyor ve dere yatağı sürekli yer değiştiriyor. Bu bölgede yüzlerce araç, iş makinesi çalışıyor, şantiyeler kuruluyor, yapılaşmalar artıyor. Dolayısıyla nadir türlerden olan Deniz Alası'nın nesli hızla tükeniyor. Fırtına Vadisi'nin ekolojik dengesi bozuluyor. Yapılan bu olumsuz çalışmalara yetkililer seyirci kalırken, aralarında CHP Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu, Pazar Belediye Başkanı Hikmet Hatırnaz, Ardeşen eski Belediye Başkan adayı Tahsin Ocaklı, Eğitim-Sen Rize Şube Başkanı Ercan Özay ile çeşitli demokratik kitle örgütlerinin temsilcileri, vatandaşlar ve çok sayıda çevrecinin katıldığı eylemde, uzun süredir yapılması planlanan HES'in yanında vadiden kum ve çakıl çıkarılması ve taş ocağı işletilmesi de protesto edildi.
Fırtına Vadisi'nde toplanan çevre gönüllüleri, tulum eşliğinde horona durduktan sonra, üzerinde “Deniz yok, dere de yok olursa geriye nemiz kaldı” , “Bu doğayı siz mi yarattınız? Ne hakla yok ediyorsunuz?”, ”İnsanca yaşamak, temiz bir doğa istiyoruz”, ”Yeter artık. Deniz alası vadimize gelsin” yazılı dövizleri taşıyarak Fırtına Vadisi'nde yaşananlara tepki gösterdi.
Bir deremiz kaldı, onu da yok etmeyelim
Çevre gönüllüleri adına konuşan grup başkanı Adil Ayata, Fırtına Vadisi üzerinde bir takım oyunlar oynanmakta olduğunu ve bu oyunun yılar önce, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından ‘yap-işlet-devret' modeli ile Fırtına ve Hala deresinin sularından yararlanılarak Fırtına Vadisi üzerinde kurulması planlanan Dilek-Güroluk Hidroelektrik Santrali ile başladığına dikkat çekti. Uzun tartışma ve eylemlerin ardından yürütmeyi durdurma kararı verilen santralin o yörede yaşayan insanlara ve yöreye fayda ve zararları ile insan ve çevre üzerindeki etkilerinin Türk kamuoyuna duyurulmasının gerekli olduğunu söyleyen Ayata, “Türkiye genelinde üretilen toplam enerjinin ancak binde 4'ünü karşılaması düşünülen santralin kurulmasında dere suyunun yüzde 96'sının kullanılması durumunda kalan yüzde 4'ü derelerin alüvyon yapısı nedeniyle yatakta kaybolacak, dereye akan kanalizasyonlarla birlikte çay üretimi için kullanılan gübrelerdeki atıkların yağmur suları ile yataklara akması sonucu oluşacak yosunlaşma, bataklık, sivrisinek başta olmak üzere her türlü pislik ve koku bulaşıcı hastalıklara neden olurken bölge insanının sağlığı ciddi anlamda tehdit altında kalacaktır.” dedi.
Deniz Alası tarihe karışıyor
Bölgede toprak tabakasının yaklaşık 20-25 cm, dolayısıyla iklimin ıslak ve yumuşak olduğunu hatırlatan Ayata açıklamalarını “Tünel açılması için patlatılacak dinamitler ve bacalara ulaşacak yolların yapımı için kesilecek 5 bine yakın ağaç büyük ihtimalle heyelanlara neden olacak, bölgede yaşayan insanlar ve yaşadıkları tarihi konaklar büyük bir risk altına girecek, erozyon kaçınılmaz hale gelecektir. Tüneller ve denge bacalarına ulaşmak için açılacak yollar nedeniyle meydana gelecek yaklaşık 400 bin metreküp pasa bugüne kadar inandırıcı bir açıklama yapılmadığından yörede büyük bir alana yayılacak, pasa örtüsü çevreyi ve canlıları tehdit edecektir. Ayrıca dünyada Kanada'dan sonra Fırtına ve Hala Deresi'nde yaşayan Deniz Alası tarihe karışacağı gibi derede yaşayan canlı balık türleri de zarar görecek, dünyada eşine az rastlanan çiçek ve kuş türleri de yok olacaktır. Yeşilin her tonunun doğaya nakış gibi işlendiği binlerce tür botanik bitkisi ve kuş türünün bulunduğu gür ormanları, kaplıcaları, yaylaları, krater gölleri, tarihi kaleleri, kemer köprüleri, yüz yıllardır akan dereleri ile adeta bir dünya cenneti olan Çamlıhemşin ve Fırtına Vadisi hiçbir çaba göstermeden milyarlarca turizm gelirine sahipken; ayrıca rafting yarışmalarının turizmi çekeceğinden bütün bunlarla meydana gelecek olumsuzluklar yöreye telafisi imkansız yeni bir gelir darbesi vuracaktır. Sonuç olarak; Fırtına ve Hala Deresi suyunun %4'e inmesi ile Deniz Alası neslinin ve binlerce bitki türünün yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalması devletimizin ve başta ‘Bern Sözleşmesi' olmak üzere altına imza koyduğu ‘biyolojik çeşitliliğin korunması'na dair sözleşmelere uymama mahcubiyetinin yaşanmasına neden olacaktır. Bütün bunlarla birlikte kültürü ile iç içe mutlu bir yaşam süren vadi çevresindeki köylerin insanları yöreye en ufak bir faydası olmadığı gibi sağlığa, çevreye, canlılara, zararlı ve üstelik yörenin turizmini baltalayarak insanların gelirlerini elinden alacak böyle bir projede ısrarlı olmanın mantığını anlamak mümkün değildir.” şeklinde sürdürdü. Son ağaç kesilmeden, son balık tutulmadan!
Adil Ayata, sözlerini bir Kızılderili atasözüyle noktaladı: "Yalnızca son ağaç kesildikten, son ırmak zehirlendikten ve son balık tutulduktan sonra; ancak bundan sonra paranın yenemeyeceğini anlayacaksınız.”
Fatih Sultan KAR /Lazuri.Com
|