Uyandığımda trenin yavaşladığını
fark ettim. Saat 06:00’ya geliyordu ve hava hafiften aydınlanmıştı.
Etrafta sabah sis'i vardı. Büyük bir Ovadaydık. Burası
Kolxis Ovası olmalıydı. Aradabir evler görünüyordu.
Yaklaşık 5 dakika sonra evlerin yoğunluğu bir
kent kadar olmaya başladı. Etrafda Sanayi Tesisleri’de
görünüyordu. Tam şehire girdikten sonra Tren durdu. Zugdidi
Tren İstasyonuna gelmiştim. Hemen bavulumu kapıp
heyecanla kapıya yöneldim. Trendekiler aynı şekilde
çıkarak heyecanla inmeye başladılar. Boş olan
Tren İstasyonu aniden Trenden inenlerle doldu. Derin bir tarih
kokan Megrelya havasından aldım. Burası Megrellerin
başkentiydi ve eski Kolxeti Krallığı'nın
topraklarıydı. Yaklaşık olarak 150.000 Nüfusu
ile Megrelya’nın en kalabalık Şehriydi.
Çok
heyecanlandım. Gar’da o kalabalığın içinde etrafa,
İnsanlara, Şehire, Gar binasına ve binanın yanında
bekleşen taksilere ve taksicilere bakıp duruyordum. O
kadarda çok bakmışımki etraftaki çoğu yolcu
hemencecik taksilere ve akrabalarının arabalarına
binip gitmişlerdi. Birkaç kişi hala trendeki yüklerini
indirmek için uğraşıyordu. Heyecandan ne yapacağımı
bilmediğim için yavaş bir şekilde İstasyon binasına
girdim. Bina, 19.Yüzyıl yapımı tarihi ve güzel bir
görünümü vardı. İstasyonda bekleyen insanların canlı
canlı Megrelce konuşmalarını hayranlıkla
dinliyordum. Bana bakıp bir yabancının Megrelya’ya
gelmesine çok şaşırıyorlardı. Heyecanım
yatıştıktan sonra bir taksiye binip Zugdidi'de Şehir
Turu yapmaya karar verdim.
Bütün
taksiler eski Lada markası Rus arabalarıydı. Orta
yaşlarda olan bir taksiciyle Megrelce’nin Lazca Şivesi
ile 3 Lariye ‘Zugdidi Turu’ için anlaştım. Sabahın
o erken saatlerinde Zugdidi şehrini dolandık. Yollar boştu,
evler ise çoğunlukla tarihi stildeydi. Yolları geniş
ve güzeldi. Merkezde büyük bir Park Meydanı vardı. Kalitesiz
olduğu kadar kaliteli güzel Dükkanlarda burada bulunuyordu.
Parka
yakın bir alanın bitişiğinde büyük bir yeşil
Park daha vardı. Burada Ormanlık bir alanın tam ortasında
eski Ortaçağ Megrel krallarının Şatosu tüm muhteşemliği
ve görkemliliğiyle parlıyordu.
15.Yüzyıldan
itibaren 1866 Rus Imparatorluğun işgal zamanına kadar
Megrelya’yı ‘Dadiani’ Hanedanı buradan yönetmiş.
O tarihten sonra yine aynı Şato’da yaşamaya devam
ettiler.Hatta ünlü Alman Muhalifi kadın ‘Bertha von Suttner’
onların Şatosu’nda 1864 yılından itibaren uzun
yıllar korunmuştu.
Bu
büyük Aile Sovyetler Birliği kurulduğu zaman Megrelya’dan
Fransa’ya ve Rusya’ya sürgüne gönderildi ve hala orda yaşamaktalar.
İlginçdir Satranç’da bir oyun taktiğine bile ‘Dadiani’
ismini vermiş bu Hanedan.
Ormanın
içinde ilerlediğimde bu şato büyük bir alanda muhteşemliği
ile göründü. Sanki Rüyalar alemindeki gibi çok güzel bir şatoydu.
Bir Bekçi kapıda belirdi. taksici, beni şatoya sokabilmek
için bekçi ile konuştu fakat cevabı olumsuzdu. Şu
anda Müze olarak hizmet gören bina geldiğim saatlerde kapalıydı
ne yazıkki.
Etrafa
baktıktan sonra geriye döndük. Şatoya yakın bir Kavşakta
etrafı duvarla sarılmış olan ‘Odişi Zugdidi’
Futbol Takımının sahası vardı. Şu
an Gürcüstan 2.Liginde oynayan takım eskiden Birinci Ligde
Avrupa Kupalarında ün salmıştı. Kentin çıkışına
yakın yerde, bir sulama kanalını geçtikten sonra
Zugdidi Üniversitesine vardık. Ancak burada beklemediğim
bir şekilde çok kötü görünümlü bir tek bina gördüm. Sovyet
zamanında inşâ edilmiş bu bina şuanda bir harabegibiydi
ve uzun zamandan beri bir tadilat görmediğide ortadaydı.
Kahvaltı
yapmak için beni yine Meydan Parkına götürmesini istedim. Daha
çok erken olduğundan hiçbir Lokanta açık değildi.
Arabadan inip birazda yürüyerek gezmek istedim. Sokaktaki İnsanların
arasında Merkezdeki Sokakları gezdim. Burada batıdan
gelen ürün ve markalar kök salmaya başlamıştı.
Türkiye’dende mallar görünüyordu ara sıra. Büyük bir pazar
yeri vardı. Aklıma bir Megrel Profesör geldi. Onunla Telefonla
tanışıp görüşmüştüm. Beni Megrelyadaki
‘Kolxida’ köyüne davet etmişti. Pazar yerinin karşısında
bir Taksi Durağından bir Taksi tutup oraya gitmeye karar
verdim. Zugdidi’ye yakındı. Yolda giderken gün iyice açtığı
için heryer net olarak görünüyordu. Yollarda köyleri geçerken ve
genellikle Megrelya’daki gördüğüm ve en dikkatimi çeken şeylerden
biri, yol kenarlarında, hatta yol üstünde gezen Hayvanlarıydı.
Özellikle İnekler ve Domuzlar vardı. Hayvancılık
yönünde çok gelişmiş bir Bölge olduğu ortadaydı.
Köye
vardığımızda Köy girişinde bekleşen
Megrellere beni davet eden kişinin evini sorduk. Ne yazıkki
kendisi bir hafta önce buradaydı ancak artık gitmişti.
Üzülmüştüm ancak yinede Megrelya’yı gezme ateşi içimde
yanıp tutuşuyordu. Taksiciden Zugdidi’ye dönmemizi istedim.
Ordan beni ‘3alenjixa’ kentine giden Otobüs Durağına bırakmasını
istedim. Beni oraya bırakıp Otobüs şöförüne, beni
3alenjixa kentine götürmesi için tembihledi. Kalkışa yaklaşık
15 dakika vardı. Yan tarafta yolcular için bir Lokanta vardı.
Oraya girip orda oturan ve yemek yiyen bir Megrelin yediğinden
ısmarladım. Bu Megrellere özgü bir Çorba’ydı. İçinde
kemikli et ve çok acılı olan bu çorbayı acele acele
yerken aniden acısının geç etkisinden dolayı
bir öksürüğe tutuldum. Lokanta çalışanları ve
bir Müşteri kahkahalar içinde güldüler. Bu acılı
Çorba Megrellerin ‘Acika’ denilen Baharatıyla karıştırılmıştı.
Bu acı sürprizden sonra hemen kalkan Otobüsüme binip 22 kilometre
uzaklıktaki 3alenjixa kentine yolaldım. Yalnızca
1,5 Lariye çok eski bir Otobüste Megrellerin şaşkın
bakışları arasında yaklaşık yarım
saat yolculuk yaptık. Megrelya Ova olmasına rağmen
arada bir ufak tepeleri aşıyorduk. İşte o anlarda
Megrelya tüm güzelliği ile görünüyordu. Her tarafı yemyeşil
ormanlarla kaplı, irili ufaklı köyler, bir tarafında
‘Kafkasya Dağları’ göz alabildiğince uzanıyordu.
3alenjixa (Tzalencixa)
3alenjixa’ya ulaştığımızda bir alanda indik.
Birkaç dakka kente baktıktan sonra bir Megrelin bana doğru
geldiğini fark ettim. Bana Parmağıyla işaret
edip ‘Si Lazi oreki ?(megr.: Sen Laz mısın?)’ diye sordu.
Bende ‘Ho’ diye tasdikledim. Arkasından gelen bir başka
Megrele göstererek ‘Amxanagiskanişi Cima (megr.:Arkadaşının
Kardeşi)’ diye tanıttı. Memleketimden tanıdığım
Arkadaşımın Abisiymiş. O Arkadaşım
orda olmamasına rağmen bana hoş bir sürpriz yaparak
onlara haber vermiş. Bunun üzerine beni almaya karar vermişler.
Önce sımsıkı Megrel kucaklaşmasıyla yüzlerce
yılın Laz-Megrel ayrılmışlığını
yeniden birleşimini hissettim. Bana çok sıcak davrandılar.
Hemen arabalarına bindirip beni evlerine götürdüler. Yolda
anlaşma sorununu fark etmişlerki bir başka Tercüman
getirmeyi uygun buldular. Onuda bir evden alıp beni tanıyan
arkadaşımın evine gittik.
3alenjixa’ya
hakim bir tepeden bakan bir arazi üstünde ormanlık bir alanda
müstakil bir evleri (megr.= oxoru) vardı bu ailenin. Megrelya’da
genellikle evler Yüzyılın başında yapılan,
eski Latin Amerikadaki kolonicilerin evlerine çok benziyordu. Hepsi
ayrı ayrı güzellikte Villa tipinde müstakil evlerdi. Bir
zamanların çok gelişmiş ekonomilerine şahitlik
ediyordu bu binalar. Evde bir ‘Nana’ (megr.= Anne) ve bir yaşlı
‘Bebi’ (megr.= Babaanne) bizi bekliyorlardı. Canlı bir
kucaklaşmadan bana Evdekilerde çok sıcak davranıyorlardı.
Muhtemelen Arkadaşım bu İnsanlara beni evvelden tanıtmıştı.
Evin Oğlu (Arkadaşımın abisi) bana evlerinin
arkasında büyük bahçelerinde ‘Txiri’(megr.= Fındık)
ve ‘Çay’ (megr.= Çay) ekim alanlarını gururla gösterdi.
Genel
olarak Megrelya bir tarım yöresi. ‘Kolxis Ovası’ olarakda
anılan bü yöre Kafkas sıra Dağları ile ‘Uça
Zğa’ (megr.= Karadeniz) arasında bir düz Ova niteliğinde.
Çoğu köylüler tarımcılık ve hayvancılıkla
tüm kıtaya ün salmışlar ve hatta ‘Sovyetler Birliği’
Zamanında bu İnsanlarımız çok zengin olmuşlar.
Muhtemelen evlerinin güzelliği bundan. Ancak son on yılda
o kadar şeyler olmuşki evlerini restore veya bakımını
yapamamışlardı. Konuşma esnasında Arsaların
sadece Erkek Çocuklara Miras bırakıldığını
öğrendim. Eve döndüğümüzde ‘Oçkomale’ (megr.= Yemek) hazırdı.
Megrellerin Mutfakları çok zengin. Özellikle ‘Acika’nın
(megr.= Acılı) çok önemli bir yeri var sofralarda. Değişik,
değişik yemekler arasında göze çarpan bir başka
ürün ise ‘Ğvini’ (megr.= Şarap) ve ‘Ont’ka’ (megr.= Votka)
olduğunu fark ettim. Yemek başlamadan ‘Tamada’ adlı
Masa yöneticisi gibi biri önderliği ele aldı ve o gün
bir araya gelmenin adına birkaç söz söyledi. Benim Misafirliğim
anısına ise evin oğlu şarapla bardağını
doldurarak benim onları ziyaret etmemden dolayı çok mutlu
olduklarını dile getirerek bardağını kaldırdı.
Masada bir Lazı merak eden üç, dört kişide soframıza
gelmişti. Megrellerde misafirperverliğin çok önemli bir
yeri var ve çok saygın karşılanırlar. Yemekten
sonra yanımda getirdiğim Lazca kasetleri çıkarıp
onların Müzik Setinde çaldırdım. Çok şaşkın
bir şekilde Birol Topaloğlu’nun ‘Lazeburi’ adlı kasetini
onlara dinlettim. Bu olaya çok şaşırmışlardı
çünkü kasette söylenen Şarkılar onlar için ‘Megrelce’
idi. Evin Oğlu bana dönüp ‘Komorti !’ (megr.= Gel) dedi. Beraber
orda olan bir arkadaşın arabasıyla 3alenjixa kentine
indik. Büyük bir Yeşil Park alanına vardık. Burası
kentin merkezi idi. Arka arkaya park edilmiş dört Avrupa markalı
arabaların (Mercedes ve BMW) arkasında durduk. Arabaların
önünde tahminen 10 kişi duruyordu. Bunlar benim arkadaşımın
arkadaşlarıydı. Beni onlara tanıttıktan
sonra hepsiyle kucaklaştım. Onlara benim Laz olduğumu
ve Megrelce bildiğimi anlattı. Çok şaşırdılar.
Lazların varlığından haberleri vardı ancak
Megrelce’ye çok yakın bir Şive ile konuştuklarını
bilmiyorlardı.
Orada
bu sefer ‘Ayhan Alptekin’in kasetini onlara arabada dinlettim. Yine
çok şaşırdılar ve nasıl olur diye sorarcasına
birbirlerine baktılar. Arkadaşımın Abisi arabayı
değiştirip bir Jip aldı. Benimle, bölgede bir tur
yapmak istiyorlardı. Yola koyulup Kafkas Dağları
yönünde şehirden çıktık. Etrafda terk edilmiş
Depolar veya bitirilememiş Sanayi binaları vardı.
Yaklaşık
10-15 kilometre değişik köylerden geçtik. Yollar kısmen
asfalt kısmen ise stabilize idi. Kafkas Dağlarından
başlayan ve Karadenize akan 10’ar kilometrelik aralarla akan
dereler vardı. Muxuri kentine yakın ‘Xobi’ adlı Dere’den
içeri girip dağ yolundan dere boyu gittik.
Burada Dağlar Ormanlar çok daha doğaldı. Bir yan
yola sapıp bir düzlüğe vardığımızda
yol bitmişti. Arabadan kavun ve votkaları indirip hafif
aşağıya ağaçlı küçük vadiye indik. Burda
küçük bir Şelale bir ufak göle akıyordu. Dinlenip eğlenmek
için çok güzel bir yerdi. İnsanlar Laz Misafirlerine herşeyi
vermek için yarışıyorlardı. Hemen şortlarımızı
çıkarıp atladık göle. Hava’nın Sıcaklığından
dolayı bizim için çok şahane bir serinleme olmuştu.
Sudan çıkar çıkmaz kavunu kesip bardakları doldurduk
ve yine ‘Dğa Ginzeşa’ (megr.= Gün uzuna) diyerek tokuşturduk.
Arkadaşlardan
biri bir Kalaşnikof çıkarıp havaya ateş etmeye
başladı. ‘Laz heryerde Silaha merakını gösteriyor’
diye içimden geçti. Bende tabiiki geri kalmayarak bir ağaç
hedefini seçerek hayatımda ilk kez bu şerefe ulaştım.
Ancak bu silah kullanınımının Megrelya’da çok
yaygın olduğunu söylediler. Bunun nedeni ise çok daha
ilginç vede aynı zamanda üzücüydü. Gürcüstan’ın 1990’larda
bağımsızlığını kazandıktan
sonra o zamana kadar Sovyetler Birliğine muhalif olan, Megrelya’nın
Abaşa kentinde doğan, Megrel aydın ‘Zviad Gamsaxurdia’
ve yardımcısı yakın dostu Megrel ‘Merab Kostava’
bağımsızlığın ilanından sonra
ilk seçimlerde tek başına iktidara geldiler. Gamsaxurdia’nın
o zaman Gürcü, Svan ve özellikle Megrellerde çok büyük desteği
vardı. Gürcüstan Gürcülerin’dir gibi faşist bir Sloganla
başlayan serüveni onlardan daha Gürcü Faşisti olan başka
bir Muhalif Gurubu onu devirmek için planlar yapar. Gürcüstan’ın
Batısında Asimilasyon politikalarına dur deyip bağımsızlık
mücadelesi başlatan Abhazalar ile Gürcüstan’ın Kuzeyindeki
Osteler ayaklanmaya başlamasıyla beraber Gürcüstan’da
İç savaş patlak verir. Hükümetin kaldığı
Başkent Tiflis’den kaçma mecburiyetinde kalan Gamsaxurdia Megrelya’ya
sığınır. Tiflisi Muhalifler ele geçirir. Gamsaxurdia
Megrelya’dan Tiflisi yeniden ele geçirmek için yeniden atağa
kalkar. Megrelya’daki ‘Kolxa’ adlı Abaşa’daki askeri üssü
ele geçirir ve onunla beraber Megrel Milisler ile Tiflis’e doğru
gider. Üç dört Gürcü kentini ele geçirdikten sonra tüm Batı
Gürcüstanı ele geçirmeye az kalmıştır. Sadece
Kutaissi kenti Gürcülerin kalmıştı. O anda yeni Hükümetin
Başbakanı Gürcü Şevardnadze olmuştu. Bu adamın
eski Sovyetler Birliğinde Dışişleri Bakanlığını
yürüttüğü için Rusya’dan çok desteği vardı. Gürcüstan’ın
İç Savaşında bu önemli anında Şevardnadze
Rusların Desteğini almak için Ruslara Türkiye sınırı
boyunca Rus Askeri bulundurma karşılığında
Gürcüstanı Yönetme pahasına ülkesini satmıştı.
Bunun üzerine Rusya’nın özel timi Megrelyanın en büyük
Limanı Potiye Megrel askerlerine arkadan saldırmak için
çıkarma yaptı. Gamsaxurdia’nın sonu çabuk geldi.
Kendisi Megrelya’da bir köyde intihar ederken onu destekleyen Megrel
Milisler ve Megrel Halkı soykırım şeklinde ‘Mxedrioni’
adlı bir Gürcü Çetesi tarafından saldırıya uğradılar.
Arkadaşımda vede tüm Megrelyadaki bu silahlanma bu dönemden
kalma. Hatta en şiddetli çatışmalar 3alenjixa kentinde
olmuş. Zengin olan Megreller zorla soyguna uğramış.
Evlerinde değerli ne var ne yoksa almış bu Gürcü
Eşkıya Çetesi. O zamandan kalma Gürcülere bir antipati
var Megrellerde.
Orda
oturduktan sonra kalktık başka bir yere gitmek için yola
koyulduk. Ovaya tam inmeden yine derenin yanında bir Çeşme’de
durduk. Telle çevrili olan bu çeşmeden akan su şifalıymış.
Megreller buranın ismini ‘Lugella’ koydular. Su çok tuzluydu.
Bir çok insanda suyu tadabilmek için ordaydı. Bu su içilmeden
ağızda çalkalanıp özellikle ağız ve diş
eti için birebirmiş. Yine yola koyulup dönerek başka bir
dereden yine dağa çıktık. Az ileride terk edilmiş
bir yerde durduk. Burası ‘Skuri’ adlı Megrelya’nın
eski bir turizm Merkeziymiş. Ancak belirttiğim gibi Gürcüstan
İç Savaşı zamanında Gürcü helikopterleri buraları
bombalamış. ‘Bak’ dedi arkadaşım bana ‘Gürcülerin
yöremize yaptıklarına bak’ dedi. Eskiden çok güzel bir
görüntü veren ufak Tatil Merkezi otelleri ile bombalama sonucu yerle
bir edilmişti bu güzelim yer. Orda sunî bir şelale zamnında
otelin hemen yanına kurulmuştu. Tüm bu tesisler büyük
bir olasılıkla Sovyetler Birliği döneminde yapılmıştı.
Ama bu kadar güzel bir tesisin bu durumda olması çok yazıktı.
3alenjixa’ya
dönüp yine o Meydan Parkına gittik. Hemen Parkın yanında
‘Cixa TV’ adlı bir yerel Televizyon şirketine gittik.
Megrelya’da yaklaşık olarak 8 yerel Televizyon kanalı
var. Bunların adları Çkondidi 99, Ninth Wave, Kolxeti,
Pazisi, Mapshalia, Jixa, Odişi, Samegrelo, Egrisi’dir. Bu kanallarda
resmi Dil Gürcüce olmasına rağmen yinede Megrelce programlarda
yapılıyor. Megrelya’da Atinati vede Poti adlı iki
tanede Radyo İstasyonu var. Bu Şirketler yeni yeni kurulduğundan
küçükler. Cixa TV eski bir işhanında (ki burda artık
hiçbir şirket kalmamış) iki odada kurulu olan bir
televizyon Şirketi. Artık gün batımına yaklaşırken
benim artık dönmem gerektiğini arkadaşıma ilettim.
O’da bunu kabul etmeyerek ‘Bende enazından bir gece kalmazsan
olmaz !’ diye diretti. Bu misafirperver insanları kıramadım.
Beraber yine eve döndük. Yine bir ziyafet çekeceği belliydi.
Annesine detaylı bir şekilde yapılacak yemekleri
anlatıyordu. Yemeğin sofraya gelmesine vaktimiz olduğu
için, bana ‘gel sana ne göstereceğim’ diye yaya yola koyulduk.
Eve 200 metre mesafede üç iri yarı ağaçlar ve hemen yanından
ise tüm 3alenjixaya panorama bakışı bir yer vardı.
Ağaçlar en azından 300 senelikmiş. Buradan 3alenjixa
ne kadar güzel görünüyordu. Uzunlama bir kent olan 3alenjixa yaklaşık
olarak 40.000 Nüfusu ile Ardeşeni anımsatıyordu,
sadece bir farkla: Sahil kenti değildi. Tam ortasından
ise bir Dere akıyordu. Ordan daha hava kararmadan hemen 300
metre ileride bir yere daha gittik. Tarihi bir Megrel kilisesi ise
tüm muhteşemliğiyle tepeden tüm kente bakıyordu.
Etrafında ise kentin eski ünlü Megrellerin mezarları vardı.
Bu Kilise yüzyılların tarihi kokuyordu. Kimbilir nelere
şahit olmuştu bu şaheser. Orada bizi gören bir Megrel
Papaz yanımıza gelip yerimi yurdumu sordu. Ona Lazları
anlatınca oda çok şaşırmıştı.
Şimdi Gürcü Ortodoks Kilisesine bağlı olan Megrelya’daki
kiliseler bir zamanlar kendi Ortodoks Kiliseleri vardı. Hatta
ondan evvelde Yunan Ortodoks Kilisesine bağlı idi. Muhtemelen
500 sene önce ise bu Otonom durumlarına son verdiler veya son
vermek durumuna bırakıldılar. Burda ilginç olarak
Lazlar Çalışma hayatında, Düğünlerde, Ölülerini
anmalarda kullanılan Yalessa, Yalessa sözleri Yunan kilise
döneminden kalkma ‘Kiriilayessa’ adlı Hz. İlyas’ı
anma inancından kalmış olabileceğini tahmin
etti. İlginçtir ki ‘İsahooy’ eklemesi ise Hz. İsayı
anımsatıyordu bana. Bu deyim Megrelya’da kullanılmamasına
rağmen hemen Acarya ile arasında güneyindeki ‘Guria’ bölgesinde
hala söylenmekteymiş. Eve dönüp müthiş bir akşam
sofrasına daha oturma şansım oldu. Yine başka
arkadaşlar’da soframıza dahil oldular. ‘Tamada’ yine şerefe
kaldırıp hayatımın en güzel günlerinden birine
noktayı koyuyordu. Alışık olmadığım
alkolün verdiği yorgunlukla üst katta benim için hazırlanan
şahane bir odada uykuya daldım.
4.Gün: Megrelya, Guria, Acarya
Ertesi
sabah erken gitmem gerektiğini anlatarak Kahvaltıdan sonra
herkese teşşekür ederek vedalaştım. Arakadaşımın
Abisinin ‘Biz seni arabamızla Zugdidi’ye götürürüz’ ısrarıyla
önce hediyelik almak için 3alenjixa pazarına indik. Komünist
Sisteminin çökmesi ile İnsanların geçimini sağlamak
için bunun gibi Pazarların çok önemli fonksiyonu olduğu
tartışmasızdı. Burda özellikle en yakın
Kapitalist Sistemi olan Ülke Türkiye’nin Mallarının çokluğu
göze çarpıyordu. Yörenin özelliklerinden olan Megrel Peyniri
‘Qveli’, ‘Acika’ vede ‘Topuri’ (megr.: bal) aldım. Fiyatlar
çok uygun olmakla beraber alışverişte Megrelce kelimeler
kullanmam İnsanlara çok şaşırtıcı
gelip gülüyorlardı.
Pazar’ın
yanında olan bir Köprü’nün başında büyük bir Taş
heykel gözüme çarptı. ‘Bu Dadiani Megrel krallarına karşı
savaşan Utu Mikava adlı Halk Savaşçımızın
Heykeli’ diye ekledi arkadaşım.
Zugdidiye
dönüşte yoldan arabaya Benzin almak için bir ara durduk. Megrelyada
Benzin İhtiyaçları nerdeyse evlerden yapılıyor.
Bidonlardan Benzin ihtiyacı karşılanabiliyor. Zugdidi
Gar’ındaki Meydana geldik. Ordan Batum Minibüslerini beklemeye
başladık. Burdaki durum bana Türkiye’yi çok anımsattı.
Burda eski Ulaşım Sistemlerinin çökmesi ile Türkiye gibi
Minibüs sistemine dönülmüştü. Her saat başı Tiflise,
her İki saatte bir Poti ile Batuma giden Minibüsler Zugdidi
Gar’ının Meydanın’dan kalkıyordu. Bunların
yanıbaşında Trenlede gidilebiliyor bu kentlere. Beklediğim
minibüs geldiğinde beni bu kadar iyi Misafir eden Megrellerden
‘Didi didi Mardi’ (megr.: çok çok teşekkürler) diyerek vedalaştım.
Bir
başka Arakadaşım beni Kobuleti adlı Guria’nın
Sahil kentine Akşam yemeğine davet ettiği için Batum
Minibüsüne bindim. Arabada bir Rus Barış Gücü Askeri gördüm.
Kendisini Zugdidi’den 7 kilometre uzakta bulunan Abhazya sınır
karakoluna bıraktık. Bu konu Megreller için çok önemli
olduğunu belirtmem gerekir. Sovyetler Birliği çökmeden
Abhazya Özerk Bölgesinde yüzde 55'e varan bir Megrel nüfus yaşamaktaydı.
1991 ile 1992 yıllarında Gürcüstan ile Abhazya arasında
çıkan savaş sonucu Megrellerin büyük bir çoğunluğu
Megrelya’ya sürüldü. Bu İnsanlar evsiz barksız hâlâ sefil
bir hayat yaşamaktalar. Ama hâlâ umutları sönmedi. Bir
gün topraklarımıza geri döneriz diye beklemekteler. Özellikle
Abhazya’daki Gali, Oçamçire, Tkvarçeli adlı Megrel kentler
göçden çok etkilendiler. Bugünse Gali ve çevresine Megreller geri
döndü artık. Ama hala öteki göçmenler Megrelya ve Gürcüstan’ın
öteki kentlerinde Mülteci hayatı yaşıyor.
Zugdidi’den
Tiflis anayolunu takip ederek düz bir yolda Çitat3kari, 3aişi,
Xamiskuri, Xati, Pirveli Maisi, Xobi, Nojixevi, Kvaloni, ve Teklati
adlı köyleri geçip Senaki kentine girmeden Poti yol ayrımına
geldik. Buraya kadar Zugdidi-Senaki arası 44 kilometre idi.
Burdan Tiflise ayrı Potiye ve Batuma ayrı yollardan gidiliyor.
Poti yönüne dönüp yaklaşık 40 kilometre sonra eski tarih
kitaplarında Phasis adıyla geçen Poti kentine vardım.
Burası Megrelya’nın en Güneybatı kenti olarak, Gürcüstan’ın
Ana Limanı olmasından dolayıda Stratejik bir konuma
sahip bir Kent. Buraya büyük Enternasyonal Şirketler arazi
alıp yerleşmişler. Kara ve Demiryolları Megrelya’nın
bu Limanı ile Gürcüstan’ın içlerine ulaşım sağlanmakta.
Yaklaşık 100.000 Nüfuslu bir kent olan Poti, muhtemelen
Megrelya’nın ekonomik olarak en gelişmiş kenti.Evler
daha değişik ve daha bakımlıydı.
Burdan
Megrelya bölgesini geçip Sahil Boyu Batum yönünde Kobuleti’ye kadar
yaklaşık 40 kilometre gittik. Kobuleti, eski Megrel bölgesi
Guria’nın en büyük kenti konumunda. Eskiden Sovyetler Birliği
zamanında tatil kenti olarak ün yapan bu kent bir ılıca'da
barındıryor. Burda inip beni bir Akşam yemeğine
misafir eden bir başka arkadaşımla yemek yedik. Yemekten
sonra sahile indik. Denizde çakıl taşları ve Karadeniz’in
bana verdiği o evimdeymişim gibi duyguyu kelimeler ile
anlatamam. Bana çok farklı bir duygu verdi.
Gece
olmadan hemen Sınırı geçmeliydim. Hemen bir Minibüse
atlayıp doğruca Batuma gittim. Sahil boyu Buknari, Borovat,
3ixisjiri, Çakvi adlı köyleri geçip düz bir arazide devam eden
yolculuğum aslında bana yabancı değildi çünkü
Tiflise gidişimde aynı yolu gece gitmiştim ancak
şimdi insana gün ışığında çok farklı
geliyordu. Düz olan sahil boyu arazi birden yerini ormanlı
tepelere bırakıyordu. Virajları hızla alan minibüsçü
yeşil çay bahçeleri arasında bana Lazona’yı anımsattı.
İlk günkü yere gelmiştim artık. Muhtemelen buralarda
1846 yıllarındaki Rus-Osmanlı sınırı
bulunuyordu. O zamanlar Osmanlı tarafını ‘Lazistan’
eyaleti ve Rusya tarafı ‘Megrelya’ olarak biliniyordu. Yaklaşık
10 kilometre sonra Acarya Özerk Bölgesine geçtik. Nerdeyse bir Dünya
değişti diyebilirim. Burası çok daha farklı
olarak çok zengin bir bölgeyi anımsatıyordu. Hatta Gürcüstan’ın
en zengin bölgesi olduğuda söyleniyor. Bir diğer tarihi
kent ve limanı ile Batum’u ancak biraz gün ışığında
görebildim.
Dedelerimiz
bu kent'e çalışmak için tekneleriyle giderlerdi. Batum
göçmeni olarak anılan bugün Adapazarı, İzmit, Yalovaya
1900’lü yıllarda göç'e zorlanan Lazların buralardan gitmesine
rağmen, yinede bugün bile Lazların yoğun olarak var
oldukları bir kent.
Büyük
bir meydanda minibüsü değiştirip Sarp minibüs durağına
geçtim. Minibüsçülük yapan Sarplı Lazlar ile tanıştım.
Yoldan kalan Gürcü parası Lari ile birkaç hediyelik alıp
doğruca Sarp’a döndüm. Buradan Sarp’a kadar yaklaşık
olarak 20 kilometre var. Batumdan sonra Axalsopeli, Gonio, Kvaxiati
ve Sarpi adlı köylerini geçtik. Sınır’dan yine Akşam
vakti problemsiz bir şekilde geçebildim.