FORUM KONUK DEFTERI MOVIE FLASH KLIPLER Lazca Dil Kursu Megrelya Gezim / Mahir Yıldız / Tkvani Nçarelepe ( Lazuri.Com )

MEGRELYA GEZİM
Yazan: M.Y. E-Mail: megrelya@hotmail.com

Harita: 17.yy. Megrelya - Arcangello Lamberti
(Haritanın Tamamı 1703x1194px. 103KB)


1.Gün: Acarya

Benim için Tarih kitaplarında Lazların Öz kardeşlerinin yaşadığı Gürcüstan’ın Megrelya Bölgesi her zaman çok ilgi çekici olmuştur. Bu ilgiye ve özleme dur demek için oralara yalnız başıma gitmeye karar verdim. Türkiye ile Gürcüstan arasındaki iki Sınır kapısından biri olan ‘Sarp Sınır Kapısı’ndan Akşam saatlerinde yaya olarak geçtim.

Türkiye tarafında tanıştığım bir Gürcüyle kısa bir sohbetten sonra bana geçişte yardımını sundu. Bende bunu kabul ederek beraber Sınıra girdik. Bazı rüşvet istekleriyle karşılaştıksada onun yardımıyla sınırı kendime Vize alarak sorunsuz geçtik.

Kendisi ve arkadaşı Tiflise gitmek istediklerini ancak belki geceyi Batumda geçirebileceklerini söyledi. Aslında bende ilk gecemi Batumda geçirip, oradan Megrelya’nın Başkenti Zugdidi’ye geçmek istedim. Sınırı geçtikten sonra Sarpi tarafında büyük bir alanda Restaurant’lar ve Resmî binalar vardı. Üst taraflarda ise Sarpi köyünün ışıkları görünüyordu. Alanda oldukça çok, özel arabalar ve taksiler vardı. Bizi gören Gürcü taksiciler hemen etrafımızı sarıp arkadaşıma nereye gitmek istediğimizi sordular. Kısa bir anlaşmadan sonra burdan Batuma taksiyle gidilebileceğini ordanda Tiflise kısa bir süre sonra bir Minibüsün gideceğini onlardan öğrendik. Hemen orada ‘Megrelya’ya ordan dönüşte giderim’ düşüncesiyle bir günlüğüne Tiflise gitmeğe karar verdim.

Eski Rus markalı bir arabayla bizi o minibüse yetiştirmeye çalıştılar. Anlaşmaya göre 3 kişi 55 Lari’ye (Gürcüstan resmî parası) bu yolculuğu yapabilecektik. Sarpi’den yola çıkıp sahil boyu yaklaşık 5 dakika ilerledik. Yolda bir Levha bizim Gürcistanın Acarya Özerk Bölgesine girdiğimizi belirtiyordu. Gürcüstan’dan Özerk ‘Acarya Bölgesi’ eskiden Lazistan Eyaletinin Doğu bölümüydü.

1993 sayımlarına göre buranın Nüfusu yaklaşık olarak 400.000 idi. Başkenti Lazlarında çok iyi bildiği Batumi’dir ve Nüfusu yaklaşık olarak 140.000’dir.
Levhadan sonra artık yanımızda olan Kaçkar dağlarının doğu ucu kendini yavaş yavaş Çoruh Ovasına bırakıyordu. Burada tarih kitaplarında ün salmış Roma’lılar tarafından yaptırılan ‘Petra’ Kalesi var. Eskiden bu Ova’ya ‘Kaxaber’ Ovası denilirdi. O dönemlerde Lazların yurdu olan bu bölge 19.Yüzyıl sonu Osmanlı-Rus İmparatorluk savaşlarında Ruslar tarafından Osmanlı’nın yanında savaşa girdikleri için Batı Karadeniz Bölgesine sürülmüşlerdi. Artık Sarpi ve bazı gizli yaşayan Laz köyleri dışında pek Laz kalmamıştı buralarda. Onların yerini artık Gürcüler almıştı.

Tek tek evler görünüyordu. Bütün evler bahçeliydi ve hafif loş ışıkla önleri aydınlıktı. Yol artık her iki yanı ağaçlı olmuştu. Yaklaşık 10 dakka sonra ‘Çoruh Irmağı’nın üstünden uzun bir taş köprü’den geçtik. Çoruh Vadisi tüm güzelliğiyle ay ışığı altında köylerinin ışıklarıyla görünüyordu. Sınırdan yaklaşık 20 dakka sonra Batuma gelmiştik.

Girişte gece karanlığına rağmen kentin tarihi evlerden oluştuğunu ancak kısmen dökülmüş olduğunu fark ettim. Şöför bizi son anda o Minibüse ulaştırabildi. Zaten sıkışık olan Minibüsün en arka kısmına yerleştirildikten sonra yolculuğumuz başlamıştı.

Önümüzdeki koltukda üç gencin yüksek sesle şakalaşmalarını fark ettim. Yolculuk esnasında minibüsün ‘neşe’ kaynağı onlar olacaktı. Gece’nin karanlığında Şehir’den pek birşey anlaşılmıyordu. Şehri çıkar çıkmaz virajlı bir dağa çıktık. Tepeyi aştıktan sonra bir inişle Sahil boyu yeşillik içinde devam ettik. Şoför her 20-30km de bir Polis kontrol noktasında ‘Rüşvet’ vermek için duruyordu. Aldığım bilgilere göre Gürcüstan’ın ekonomik durumu o kadar kötümüş ki Polislerin maaşlarını bile ödeyemiyorlardı. Bundan dolayı Polis rüşvetle kendi maaşını tamamlıyordu.

Yolculuk esnasında ‘Gürcü’ şakalarını dinleye dinleye ilerledik. Tabi Gürcüce bilmediğim için fıkraları anlamıyordum. Birara arkadaşımdan fıkraları tercüme etmesini istedim. Oda bana bu fıkraların ‘Megreller’ hakkında olduğunu vede bunların Gürcüstan’da popüler olduğunu söyledi. Çok sinirlenmiştim çünkü ben bunu Lazların kardeşlerine yapılmış bir hakaret olarak görüyordum ama ne yazıkki bu durum Türkiyede daha farklı değildi.

2.Gün: Kartli


Kobuleti, Poti, Abaşa, Kutaissi adlı kentleri ve ‘Kolxis Ovası’ ile İberia Ovasını ayıran Likhi-Geçidini geçerek yaklaşık olarak 400 kilometrelik bir yolculuktan sonra sabah 6’da Tiflise ulaştık. Bizi burda büyük bir Tren Garı’nın önünde indirdiler. Burası anlaşılan Tiflisin merkezi bir ulaşım yeriydi. Arkadaşlarımdan biri vadelaşarak hemen evine yolaldı. Diğeri ise beni Tiflis’de yalnız bırakmamak için o gün gezdirmek istedi. Akşama Zugdidi’ye gitmek istediğimi ve beni o minibüslere bindirmesini rica ettim. Bana Trenle de gidebileceğimi söyledi hatta rahat olan yataklı gece ekspresiyle sabaha orada olabileceğimi anlattı. Bunun üzerine hemen önce tren biletini aldım. Dört kişilik bir yataklı vagonun kişi başına 6 Lari (1 Dollar = 2,5 Lari) olduğunu ama istersem iki kişilik vagonu kendime 24 Lariye alabileceğimi anlattı. Bunun üzerine tek kişilik olanını tercih ettim.

Gar’dan çıkıp önündeki büyük alana indik. Burada her sabah Pazar yeri kuruluyormuş. Sabah saatlerinde olmasına rağmen epeyce çok Satıcı yer kapma derdindeydi. Durumlarının çok kötü olduğu her yönleri ile belli idi. Sokaklarda İşlerine gitmek için koşuşturan İnsanlar doluydu.

Arkadaşım,yol yorgunluğumuzdan dolayı, uykumu almak için beni evine davet etti. Tiflis Metro’suna binip kaldığı semte gittik. Tifllis Metrosu 1965’de Sovyetler Birliği zamanında kuruldu ve uzun zaman bakım görmemesine rağmen gayet güzeldi. Sınır’da tanıştığım arkadaş şehrin bir Banliyösü’nde, orta ölçekli bir Gürcü ailesi için normal olan, ancak bizim şartlarımıza göre gecekondu tarzında bir evde ailesi ile yaşıyordu. Orada duşumuzu alıp yemeğimizi yedikten sonra öğleye kadar uyuduk. Biraz uykumuzu aldıktan sonra kalkıp yemeğimizi yedik ve Metroyla geri döndük. ‘Rustavi’ Metro Durağında inip Tiflis, hatta tüm Gürcüstan’ın en güzel sokağından geçtik.

Parlamentonun önünde bir Protesto gurubuyla karşılaştık Fotoğraf çekeyim derken Protestoculardan biri bana gelip İngilizce ‘Davamızı biliyormusunuz ? Biz darbeyle indirilen ve sonrada öldürülen Gamsaxurdia’nın taraftarlarıyız. Bize yardım etmelisiniz ve sesimizi tüm dünyaya ulaştırmalısınız !’ dedi. Arakadaşımada ‘sen Kartvelsin (Gürcü) değilmi ?’ diye sordu. Oda tasdikleyince ‘o zaman ona bize olanları anlat !’ diye üsteledi.

Zamanımızın kısıtlı olmasından dolayı ordan ayrılıp ilerledik. Parlamento’nun karşısında tarihi bir kilise gözüme çarptı. Yolda ilerledikçe sokaklarda çok dilenci olduğunu fark ettim. Batı tarzında dükkânlar ve mağazalar Gürcüstan’ın şirin yüzü olmasına rağmen sokaklardaki sefaletde bu yüzün öteki yanıydı.



Yolun sonunda büyük bir alana vardık. Buranın adı ‘Tavisupleba’ Meydanı. Büyük bir bina gözüme çarptı. Dış görünüşünden epeyce eski olduğunu ve oturanlarında fakir olduklarını görebiliyordum. Bunun ne olduğunu sorunca cevabından çok etkilendim. Bana burasının eski’den Tiflisin en güzel oteli olduğunu belirttikten sonra: ‘Şimdi ise buraya 10 senedir Abhazya savaşında göçe zorlanan evini barkını bırakmak zorunda kalan İnsanlara tahsis edildi vede Savaş unutulmasın diye Şehrin en merkezi yerine yerleştirildiler.’demesi beni epeyce etkilemişti
Bu binanın hemen yanında büyükçe bir dere akıyordu. Üzerindeki köprü ise 19.yüzyıl stilinde ve çok görkemliydi. Ardahan’ın Karçhal Dağlarından başlayarak Gürcüstan’ın Gori ve Tiflis kentlerini geçen vede Azerbaycan’ın Bakü kentinde Hazar’a akan Gürcüce adı ‘Mtkvari’ olan Kura Deresi’ydi bu

 

 

 


Karnımızı doyurmak için hemen o alana kurulan bir ‘McDonalds’a girdik.1990’larda Gürcüstanın’da bağlı olduğu Sovyetler Birliği Komünizmi’nin yıkılışından sonra epeyce çok batılı şirketler Gürcüstan pazarına girmişti. Kapitalizmin iyi yönü olduğu kadar kötü yönüde hemen belirmişti: zengin-fakir ikilemi başlamıştı ! Fakirlerden parası olmayanlardan iyi korunuyordu burası. Pek az Gürcü Müşteriler buraları tercih edebiliyordu. Yemeğimizi yedikten sonra bir taksi tutup uzunca bir vadiye kurulu olan ‘Vake’ adlı, sadece zenginlerin yaşayabildiği, bir semte gittik. Evler daha modern görünümlüydü önlerinde park edilmiş lüks arabalarda zenginliklerini onaylıyordu. Arkadaşım bana Gürcüstanın bu yüzünü göstermeye çok gayret sarfediyordu.



Bir Futbol stadının yanında taksi’den indik. Burası 1.Gürcüstan Ligi’nin ‘Dinamo Tiflis’ Kulübü’nün yeni Stadı’ydı Oradan aşağıya Tiflis merkezine doğru yürümeye başladık. ‘Argo’ adlı bir Cafe’de soluklandık. Etraftaki güzel, yeşil orman bizi biraz olsun serinletiyordu. Burası Gürcü Sosyetesinin uğradığı bir mekândı. Az ilerisindeyse ‘Vake’s Park’ adlı büyük bir Park alanı bulunuyordu. Evet, bu semti beğenmiştim ancak yinede gözüm o tren istasyonu’nun etrafında kurulu olan, Pazar yerindeki fakirler’deydi. Akşam olmuştu. Taksiye binip doğruca Gar Meydanına gittik. Pazardan yol için Meyve alıp hemen Gar’a çıktık. Burda ise Zugdidi treni Peron’da bekliyordu. Tren’in önü ‘Ana-Baba’ günü gibi doluydu. Arkadaşım beni rahatlatmak için ‘Tatil dönemi’ olduğunu söyledi. Beni Kompartımanıma yerleştirdikten sonra vedalaştık. Bana epeyce Tiflisi tanımamda yardımcı olmuştu, ona bunun için müteşşekir’dim. Trenin kendisi eski Sovyet tipinde ama kaliteliydi. Klimalı ve yataklarıda temizdi. İnce bir düdük sesiyle asıl şimdi Megrelya’ya yolculuğum başlamıştı. Çok heyecanlıydım. Acaba nasıldı Lazlarının Atatalarının toprakları?

Tren yavaş bir şekilde Kura (Mtkvari) nehrine paralel olarak geldiğim yönde ilerliyordu. Artık karanlık olduğundan etrafıda göremiyordum. Heyecandan uyku uyuyamıyordum. Bu tren beni direk olarak Megrelya’nın başkentine götürecekti. Kitaplarda okuduğum tarihimizle ilgili bütün sayfalar gözümün önünde canlanıyordu. Nasıl bir yöreydi acaba. İnsanlarımız nasıldı ? Benim için hayatım boyunca unutamayacağım bir deneyim olacaktı bu. Bunları düşünürken uyuyakaldım...

3.Gün:Zugdidi

Uyandığımda trenin yavaşladığını fark ettim. Saat 06:00’ya geliyordu ve hava hafiften aydınlanmıştı. Etrafta sabah sis'i vardı. Büyük bir Ovadaydık. Burası Kolxis Ovası olmalıydı. Aradabir evler görünüyordu. Yaklaşık 5 dakika sonra evlerin yoğunluğu bir kent kadar olmaya başladı. Etrafda Sanayi Tesisleri’de görünüyordu. Tam şehire girdikten sonra Tren durdu. Zugdidi Tren İstasyonuna gelmiştim. Hemen bavulumu kapıp heyecanla kapıya yöneldim. Trendekiler aynı şekilde çıkarak heyecanla inmeye başladılar. Boş olan Tren İstasyonu aniden Trenden inenlerle doldu. Derin bir tarih kokan Megrelya havasından aldım. Burası Megrellerin başkentiydi ve eski Kolxeti Krallığı'nın topraklarıydı. Yaklaşık olarak 150.000 Nüfusu ile Megrelya’nın en kalabalık Şehriydi.

Çok heyecanlandım. Gar’da o kalabalığın içinde etrafa, İnsanlara, Şehire, Gar binasına ve binanın yanında bekleşen taksilere ve taksicilere bakıp duruyordum. O kadarda çok bakmışımki etraftaki çoğu yolcu hemencecik taksilere ve akrabalarının arabalarına binip gitmişlerdi. Birkaç kişi hala trendeki yüklerini indirmek için uğraşıyordu. Heyecandan ne yapacağımı bilmediğim için yavaş bir şekilde İstasyon binasına girdim. Bina, 19.Yüzyıl yapımı tarihi ve güzel bir görünümü vardı. İstasyonda bekleyen insanların canlı canlı Megrelce konuşmalarını hayranlıkla dinliyordum. Bana bakıp bir yabancının Megrelya’ya gelmesine çok şaşırıyorlardı. Heyecanım yatıştıktan sonra bir taksiye binip Zugdidi'de Şehir Turu yapmaya karar verdim.

Bütün taksiler eski Lada markası Rus arabalarıydı. Orta yaşlarda olan bir taksiciyle Megrelce’nin Lazca Şivesi ile 3 Lariye ‘Zugdidi Turu’ için anlaştım. Sabahın o erken saatlerinde Zugdidi şehrini dolandık. Yollar boştu, evler ise çoğunlukla tarihi stildeydi. Yolları geniş ve güzeldi. Merkezde büyük bir Park Meydanı vardı. Kalitesiz olduğu kadar kaliteli güzel Dükkanlarda burada bulunuyordu.

 

 

Parka yakın bir alanın bitişiğinde büyük bir yeşil Park daha vardı. Burada Ormanlık bir alanın tam ortasında eski Ortaçağ Megrel krallarının Şatosu tüm muhteşemliği ve görkemliliğiyle parlıyordu.

15.Yüzyıldan itibaren 1866 Rus Imparatorluğun işgal zamanına kadar Megrelya’yı ‘Dadiani’ Hanedanı buradan yönetmiş. O tarihten sonra yine aynı Şato’da yaşamaya devam ettiler.Hatta ünlü Alman Muhalifi kadın ‘Bertha von Suttner’ onların Şatosu’nda 1864 yılından itibaren uzun yıllar korunmuştu.

Bu büyük Aile Sovyetler Birliği kurulduğu zaman Megrelya’dan Fransa’ya ve Rusya’ya sürgüne gönderildi ve hala orda yaşamaktalar. İlginçdir Satranç’da bir oyun taktiğine bile ‘Dadiani’ ismini vermiş bu Hanedan.

Ormanın içinde ilerlediğimde bu şato büyük bir alanda muhteşemliği ile göründü. Sanki Rüyalar alemindeki gibi çok güzel bir şatoydu. Bir Bekçi kapıda belirdi. taksici, beni şatoya sokabilmek için bekçi ile konuştu fakat cevabı olumsuzdu. Şu anda Müze olarak hizmet gören bina geldiğim saatlerde kapalıydı ne yazıkki.

Etrafa baktıktan sonra geriye döndük. Şatoya yakın bir Kavşakta etrafı duvarla sarılmış olan ‘Odişi Zugdidi’ Futbol Takımının sahası vardı. Şu an Gürcüstan 2.Liginde oynayan takım eskiden Birinci Ligde Avrupa Kupalarında ün salmıştı. Kentin çıkışına yakın yerde, bir sulama kanalını geçtikten sonra Zugdidi Üniversitesine vardık. Ancak burada beklemediğim bir şekilde çok kötü görünümlü bir tek bina gördüm. Sovyet zamanında inşâ edilmiş bu bina şuanda bir harabegibiydi ve uzun zamandan beri bir tadilat görmediğide ortadaydı.

Kahvaltı yapmak için beni yine Meydan Parkına götürmesini istedim. Daha çok erken olduğundan hiçbir Lokanta açık değildi. Arabadan inip birazda yürüyerek gezmek istedim. Sokaktaki İnsanların arasında Merkezdeki Sokakları gezdim. Burada batıdan gelen ürün ve markalar kök salmaya başlamıştı. Türkiye’dende mallar görünüyordu ara sıra. Büyük bir pazar yeri vardı. Aklıma bir Megrel Profesör geldi. Onunla Telefonla tanışıp görüşmüştüm. Beni Megrelyadaki ‘Kolxida’ köyüne davet etmişti. Pazar yerinin karşısında bir Taksi Durağından bir Taksi tutup oraya gitmeye karar verdim. Zugdidi’ye yakındı. Yolda giderken gün iyice açtığı için heryer net olarak görünüyordu. Yollarda köyleri geçerken ve genellikle Megrelya’daki gördüğüm ve en dikkatimi çeken şeylerden biri, yol kenarlarında, hatta yol üstünde gezen Hayvanlarıydı. Özellikle İnekler ve Domuzlar vardı. Hayvancılık yönünde çok gelişmiş bir Bölge olduğu ortadaydı.

Köye vardığımızda Köy girişinde bekleşen Megrellere beni davet eden kişinin evini sorduk. Ne yazıkki kendisi bir hafta önce buradaydı ancak artık gitmişti. Üzülmüştüm ancak yinede Megrelya’yı gezme ateşi içimde yanıp tutuşuyordu. Taksiciden Zugdidi’ye dönmemizi istedim. Ordan beni ‘3alenjixa’ kentine giden Otobüs Durağına bırakmasını istedim. Beni oraya bırakıp Otobüs şöförüne, beni 3alenjixa kentine götürmesi için tembihledi. Kalkışa yaklaşık 15 dakika vardı. Yan tarafta yolcular için bir Lokanta vardı. Oraya girip orda oturan ve yemek yiyen bir Megrelin yediğinden ısmarladım. Bu Megrellere özgü bir Çorba’ydı. İçinde kemikli et ve çok acılı olan bu çorbayı acele acele yerken aniden acısının geç etkisinden dolayı bir öksürüğe tutuldum. Lokanta çalışanları ve bir Müşteri kahkahalar içinde güldüler. Bu acılı Çorba Megrellerin ‘Acika’ denilen Baharatıyla karıştırılmıştı. Bu acı sürprizden sonra hemen kalkan Otobüsüme binip 22 kilometre uzaklıktaki 3alenjixa kentine yolaldım. Yalnızca 1,5 Lariye çok eski bir Otobüste Megrellerin şaşkın bakışları arasında yaklaşık yarım saat yolculuk yaptık. Megrelya Ova olmasına rağmen arada bir ufak tepeleri aşıyorduk. İşte o anlarda Megrelya tüm güzelliği ile görünüyordu. Her tarafı yemyeşil ormanlarla kaplı, irili ufaklı köyler, bir tarafında ‘Kafkasya Dağları’ göz alabildiğince uzanıyordu.
3alenjixa (Tzalencixa)

3alenjixa’ya ulaştığımızda bir alanda indik. Birkaç dakka kente baktıktan sonra bir Megrelin bana doğru geldiğini fark ettim. Bana Parmağıyla işaret edip ‘Si Lazi oreki ?(megr.: Sen Laz mısın?)’ diye sordu. Bende ‘Ho’ diye tasdikledim. Arkasından gelen bir başka Megrele göstererek ‘Amxanagiskanişi Cima (megr.:Arkadaşının Kardeşi)’ diye tanıttı. Memleketimden tanıdığım Arkadaşımın Abisiymiş. O Arkadaşım orda olmamasına rağmen bana hoş bir sürpriz yaparak onlara haber vermiş. Bunun üzerine beni almaya karar vermişler. Önce sımsıkı Megrel kucaklaşmasıyla yüzlerce yılın Laz-Megrel ayrılmışlığını yeniden birleşimini hissettim. Bana çok sıcak davrandılar. Hemen arabalarına bindirip beni evlerine götürdüler. Yolda anlaşma sorununu fark etmişlerki bir başka Tercüman getirmeyi uygun buldular. Onuda bir evden alıp beni tanıyan arkadaşımın evine gittik.

3alenjixa’ya hakim bir tepeden bakan bir arazi üstünde ormanlık bir alanda müstakil bir evleri (megr.= oxoru) vardı bu ailenin. Megrelya’da genellikle evler Yüzyılın başında yapılan, eski Latin Amerikadaki kolonicilerin evlerine çok benziyordu. Hepsi ayrı ayrı güzellikte Villa tipinde müstakil evlerdi. Bir zamanların çok gelişmiş ekonomilerine şahitlik ediyordu bu binalar. Evde bir ‘Nana’ (megr.= Anne) ve bir yaşlı ‘Bebi’ (megr.= Babaanne) bizi bekliyorlardı. Canlı bir kucaklaşmadan bana Evdekilerde çok sıcak davranıyorlardı. Muhtemelen Arkadaşım bu İnsanlara beni evvelden tanıtmıştı. Evin Oğlu (Arkadaşımın abisi) bana evlerinin arkasında büyük bahçelerinde ‘Txiri’(megr.= Fındık) ve ‘Çay’ (megr.= Çay) ekim alanlarını gururla gösterdi.

Genel olarak Megrelya bir tarım yöresi. ‘Kolxis Ovası’ olarakda anılan bü yöre Kafkas sıra Dağları ile ‘Uça Zğa’ (megr.= Karadeniz) arasında bir düz Ova niteliğinde. Çoğu köylüler tarımcılık ve hayvancılıkla tüm kıtaya ün salmışlar ve hatta ‘Sovyetler Birliği’ Zamanında bu İnsanlarımız çok zengin olmuşlar. Muhtemelen evlerinin güzelliği bundan. Ancak son on yılda o kadar şeyler olmuşki evlerini restore veya bakımını yapamamışlardı. Konuşma esnasında Arsaların sadece Erkek Çocuklara Miras bırakıldığını öğrendim. Eve döndüğümüzde ‘Oçkomale’ (megr.= Yemek) hazırdı. Megrellerin Mutfakları çok zengin. Özellikle ‘Acika’nın (megr.= Acılı) çok önemli bir yeri var sofralarda. Değişik, değişik yemekler arasında göze çarpan bir başka ürün ise ‘Ğvini’ (megr.= Şarap) ve ‘Ont’ka’ (megr.= Votka) olduğunu fark ettim. Yemek başlamadan ‘Tamada’ adlı Masa yöneticisi gibi biri önderliği ele aldı ve o gün bir araya gelmenin adına birkaç söz söyledi. Benim Misafirliğim anısına ise evin oğlu şarapla bardağını doldurarak benim onları ziyaret etmemden dolayı çok mutlu olduklarını dile getirerek bardağını kaldırdı. Masada bir Lazı merak eden üç, dört kişide soframıza gelmişti. Megrellerde misafirperverliğin çok önemli bir yeri var ve çok saygın karşılanırlar. Yemekten sonra yanımda getirdiğim Lazca kasetleri çıkarıp onların Müzik Setinde çaldırdım. Çok şaşkın bir şekilde Birol Topaloğlu’nun ‘Lazeburi’ adlı kasetini onlara dinlettim. Bu olaya çok şaşırmışlardı çünkü kasette söylenen Şarkılar onlar için ‘Megrelce’ idi. Evin Oğlu bana dönüp ‘Komorti !’ (megr.= Gel) dedi. Beraber orda olan bir arkadaşın arabasıyla 3alenjixa kentine indik. Büyük bir Yeşil Park alanına vardık. Burası kentin merkezi idi. Arka arkaya park edilmiş dört Avrupa markalı arabaların (Mercedes ve BMW) arkasında durduk. Arabaların önünde tahminen 10 kişi duruyordu. Bunlar benim arkadaşımın arkadaşlarıydı. Beni onlara tanıttıktan sonra hepsiyle kucaklaştım. Onlara benim Laz olduğumu ve Megrelce bildiğimi anlattı. Çok şaşırdılar. Lazların varlığından haberleri vardı ancak Megrelce’ye çok yakın bir Şive ile konuştuklarını bilmiyorlardı.

Orada bu sefer ‘Ayhan Alptekin’in kasetini onlara arabada dinlettim. Yine çok şaşırdılar ve nasıl olur diye sorarcasına birbirlerine baktılar. Arkadaşımın Abisi arabayı değiştirip bir Jip aldı. Benimle, bölgede bir tur yapmak istiyorlardı. Yola koyulup Kafkas Dağları yönünde şehirden çıktık. Etrafda terk edilmiş Depolar veya bitirilememiş Sanayi binaları vardı.

 

 

 

 

 

 

Yaklaşık 10-15 kilometre değişik köylerden geçtik. Yollar kısmen asfalt kısmen ise stabilize idi. Kafkas Dağlarından başlayan ve Karadenize akan 10’ar kilometrelik aralarla akan dereler vardı. Muxuri kentine yakın ‘Xobi’ adlı Dere’den içeri girip dağ yolundan dere boyu gittik.

 

 

 

Burada Dağlar Ormanlar çok daha doğaldı. Bir yan yola sapıp bir düzlüğe vardığımızda yol bitmişti. Arabadan kavun ve votkaları indirip hafif aşağıya ağaçlı küçük vadiye indik. Burda küçük bir Şelale bir ufak göle akıyordu. Dinlenip eğlenmek için çok güzel bir yerdi. İnsanlar Laz Misafirlerine herşeyi vermek için yarışıyorlardı. Hemen şortlarımızı çıkarıp atladık göle. Hava’nın Sıcaklığından dolayı bizim için çok şahane bir serinleme olmuştu. Sudan çıkar çıkmaz kavunu kesip bardakları doldurduk ve yine ‘Dğa Ginzeşa’ (megr.= Gün uzuna) diyerek tokuşturduk.

 

 

 

Arkadaşlardan biri bir Kalaşnikof çıkarıp havaya ateş etmeye başladı. ‘Laz heryerde Silaha merakını gösteriyor’ diye içimden geçti. Bende tabiiki geri kalmayarak bir ağaç hedefini seçerek hayatımda ilk kez bu şerefe ulaştım. Ancak bu silah kullanınımının Megrelya’da çok yaygın olduğunu söylediler. Bunun nedeni ise çok daha ilginç vede aynı zamanda üzücüydü. Gürcüstan’ın 1990’larda bağımsızlığını kazandıktan sonra o zamana kadar Sovyetler Birliğine muhalif olan, Megrelya’nın Abaşa kentinde doğan, Megrel aydın ‘Zviad Gamsaxurdia’ ve yardımcısı yakın dostu Megrel ‘Merab Kostava’ bağımsızlığın ilanından sonra ilk seçimlerde tek başına iktidara geldiler. Gamsaxurdia’nın o zaman Gürcü, Svan ve özellikle Megrellerde çok büyük desteği vardı. Gürcüstan Gürcülerin’dir gibi faşist bir Sloganla başlayan serüveni onlardan daha Gürcü Faşisti olan başka bir Muhalif Gurubu onu devirmek için planlar yapar. Gürcüstan’ın Batısında Asimilasyon politikalarına dur deyip bağımsızlık mücadelesi başlatan Abhazalar ile Gürcüstan’ın Kuzeyindeki Osteler ayaklanmaya başlamasıyla beraber Gürcüstan’da İç savaş patlak verir. Hükümetin kaldığı Başkent Tiflis’den kaçma mecburiyetinde kalan Gamsaxurdia Megrelya’ya sığınır. Tiflisi Muhalifler ele geçirir. Gamsaxurdia Megrelya’dan Tiflisi yeniden ele geçirmek için yeniden atağa kalkar. Megrelya’daki ‘Kolxa’ adlı Abaşa’daki askeri üssü ele geçirir ve onunla beraber Megrel Milisler ile Tiflis’e doğru gider. Üç dört Gürcü kentini ele geçirdikten sonra tüm Batı Gürcüstanı ele geçirmeye az kalmıştır. Sadece Kutaissi kenti Gürcülerin kalmıştı. O anda yeni Hükümetin Başbakanı Gürcü Şevardnadze olmuştu. Bu adamın eski Sovyetler Birliğinde Dışişleri Bakanlığını yürüttüğü için Rusya’dan çok desteği vardı. Gürcüstan’ın İç Savaşında bu önemli anında Şevardnadze Rusların Desteğini almak için Ruslara Türkiye sınırı boyunca Rus Askeri bulundurma karşılığında Gürcüstanı Yönetme pahasına ülkesini satmıştı. Bunun üzerine Rusya’nın özel timi Megrelyanın en büyük Limanı Potiye Megrel askerlerine arkadan saldırmak için çıkarma yaptı. Gamsaxurdia’nın sonu çabuk geldi. Kendisi Megrelya’da bir köyde intihar ederken onu destekleyen Megrel Milisler ve Megrel Halkı soykırım şeklinde ‘Mxedrioni’ adlı bir Gürcü Çetesi tarafından saldırıya uğradılar. Arkadaşımda vede tüm Megrelyadaki bu silahlanma bu dönemden kalma. Hatta en şiddetli çatışmalar 3alenjixa kentinde olmuş. Zengin olan Megreller zorla soyguna uğramış. Evlerinde değerli ne var ne yoksa almış bu Gürcü Eşkıya Çetesi. O zamandan kalma Gürcülere bir antipati var Megrellerde.

Orda oturduktan sonra kalktık başka bir yere gitmek için yola koyulduk. Ovaya tam inmeden yine derenin yanında bir Çeşme’de durduk. Telle çevrili olan bu çeşmeden akan su şifalıymış. Megreller buranın ismini ‘Lugella’ koydular. Su çok tuzluydu. Bir çok insanda suyu tadabilmek için ordaydı. Bu su içilmeden ağızda çalkalanıp özellikle ağız ve diş eti için birebirmiş. Yine yola koyulup dönerek başka bir dereden yine dağa çıktık. Az ileride terk edilmiş bir yerde durduk. Burası ‘Skuri’ adlı Megrelya’nın eski bir turizm Merkeziymiş. Ancak belirttiğim gibi Gürcüstan İç Savaşı zamanında Gürcü helikopterleri buraları bombalamış. ‘Bak’ dedi arkadaşım bana ‘Gürcülerin yöremize yaptıklarına bak’ dedi. Eskiden çok güzel bir görüntü veren ufak Tatil Merkezi otelleri ile bombalama sonucu yerle bir edilmişti bu güzelim yer. Orda sunî bir şelale zamnında otelin hemen yanına kurulmuştu. Tüm bu tesisler büyük bir olasılıkla Sovyetler Birliği döneminde yapılmıştı. Ama bu kadar güzel bir tesisin bu durumda olması çok yazıktı.

3alenjixa’ya dönüp yine o Meydan Parkına gittik. Hemen Parkın yanında ‘Cixa TV’ adlı bir yerel Televizyon şirketine gittik. Megrelya’da yaklaşık olarak 8 yerel Televizyon kanalı var. Bunların adları Çkondidi 99, Ninth Wave, Kolxeti, Pazisi, Mapshalia, Jixa, Odişi, Samegrelo, Egrisi’dir. Bu kanallarda resmi Dil Gürcüce olmasına rağmen yinede Megrelce programlarda yapılıyor. Megrelya’da Atinati vede Poti adlı iki tanede Radyo İstasyonu var. Bu Şirketler yeni yeni kurulduğundan küçükler. Cixa TV eski bir işhanında (ki burda artık hiçbir şirket kalmamış) iki odada kurulu olan bir televizyon Şirketi. Artık gün batımına yaklaşırken benim artık dönmem gerektiğini arkadaşıma ilettim. O’da bunu kabul etmeyerek ‘Bende enazından bir gece kalmazsan olmaz !’ diye diretti. Bu misafirperver insanları kıramadım. Beraber yine eve döndük. Yine bir ziyafet çekeceği belliydi. Annesine detaylı bir şekilde yapılacak yemekleri anlatıyordu. Yemeğin sofraya gelmesine vaktimiz olduğu için, bana ‘gel sana ne göstereceğim’ diye yaya yola koyulduk. Eve 200 metre mesafede üç iri yarı ağaçlar ve hemen yanından ise tüm 3alenjixaya panorama bakışı bir yer vardı. Ağaçlar en azından 300 senelikmiş. Buradan 3alenjixa ne kadar güzel görünüyordu. Uzunlama bir kent olan 3alenjixa yaklaşık olarak 40.000 Nüfusu ile Ardeşeni anımsatıyordu, sadece bir farkla: Sahil kenti değildi. Tam ortasından ise bir Dere akıyordu. Ordan daha hava kararmadan hemen 300 metre ileride bir yere daha gittik. Tarihi bir Megrel kilisesi ise tüm muhteşemliğiyle tepeden tüm kente bakıyordu. Etrafında ise kentin eski ünlü Megrellerin mezarları vardı. Bu Kilise yüzyılların tarihi kokuyordu. Kimbilir nelere şahit olmuştu bu şaheser. Orada bizi gören bir Megrel Papaz yanımıza gelip yerimi yurdumu sordu. Ona Lazları anlatınca oda çok şaşırmıştı. Şimdi Gürcü Ortodoks Kilisesine bağlı olan Megrelya’daki kiliseler bir zamanlar kendi Ortodoks Kiliseleri vardı. Hatta ondan evvelde Yunan Ortodoks Kilisesine bağlı idi. Muhtemelen 500 sene önce ise bu Otonom durumlarına son verdiler veya son vermek durumuna bırakıldılar. Burda ilginç olarak Lazlar Çalışma hayatında, Düğünlerde, Ölülerini anmalarda kullanılan Yalessa, Yalessa sözleri Yunan kilise döneminden kalkma ‘Kiriilayessa’ adlı Hz. İlyas’ı anma inancından kalmış olabileceğini tahmin etti. İlginçtir ki ‘İsahooy’ eklemesi ise Hz. İsayı anımsatıyordu bana. Bu deyim Megrelya’da kullanılmamasına rağmen hemen Acarya ile arasında güneyindeki ‘Guria’ bölgesinde hala söylenmekteymiş. Eve dönüp müthiş bir akşam sofrasına daha oturma şansım oldu. Yine başka arkadaşlar’da soframıza dahil oldular. ‘Tamada’ yine şerefe kaldırıp hayatımın en güzel günlerinden birine noktayı koyuyordu. Alışık olmadığım alkolün verdiği yorgunlukla üst katta benim için hazırlanan şahane bir odada uykuya daldım.


4.Gün: Megrelya, Guria, Acarya

Ertesi sabah erken gitmem gerektiğini anlatarak Kahvaltıdan sonra herkese teşşekür ederek vedalaştım. Arakadaşımın Abisinin ‘Biz seni arabamızla Zugdidi’ye götürürüz’ ısrarıyla önce hediyelik almak için 3alenjixa pazarına indik. Komünist Sisteminin çökmesi ile İnsanların geçimini sağlamak için bunun gibi Pazarların çok önemli fonksiyonu olduğu tartışmasızdı. Burda özellikle en yakın Kapitalist Sistemi olan Ülke Türkiye’nin Mallarının çokluğu göze çarpıyordu. Yörenin özelliklerinden olan Megrel Peyniri ‘Qveli’, ‘Acika’ vede ‘Topuri’ (megr.: bal) aldım. Fiyatlar çok uygun olmakla beraber alışverişte Megrelce kelimeler kullanmam İnsanlara çok şaşırtıcı gelip gülüyorlardı.

 

Pazar’ın yanında olan bir Köprü’nün başında büyük bir Taş heykel gözüme çarptı. ‘Bu Dadiani Megrel krallarına karşı savaşan Utu Mikava adlı Halk Savaşçımızın Heykeli’ diye ekledi arkadaşım.

Zugdidiye dönüşte yoldan arabaya Benzin almak için bir ara durduk. Megrelyada Benzin İhtiyaçları nerdeyse evlerden yapılıyor. Bidonlardan Benzin ihtiyacı karşılanabiliyor. Zugdidi Gar’ındaki Meydana geldik. Ordan Batum Minibüslerini beklemeye başladık. Burdaki durum bana Türkiye’yi çok anımsattı. Burda eski Ulaşım Sistemlerinin çökmesi ile Türkiye gibi Minibüs sistemine dönülmüştü. Her saat başı Tiflise, her İki saatte bir Poti ile Batuma giden Minibüsler Zugdidi Gar’ının Meydanın’dan kalkıyordu. Bunların yanıbaşında Trenlede gidilebiliyor bu kentlere. Beklediğim minibüs geldiğinde beni bu kadar iyi Misafir eden Megrellerden ‘Didi didi Mardi’ (megr.: çok çok teşekkürler) diyerek vedalaştım.

Bir başka Arakadaşım beni Kobuleti adlı Guria’nın Sahil kentine Akşam yemeğine davet ettiği için Batum Minibüsüne bindim. Arabada bir Rus Barış Gücü Askeri gördüm. Kendisini Zugdidi’den 7 kilometre uzakta bulunan Abhazya sınır karakoluna bıraktık. Bu konu Megreller için çok önemli olduğunu belirtmem gerekir. Sovyetler Birliği çökmeden Abhazya Özerk Bölgesinde yüzde 55'e varan bir Megrel nüfus yaşamaktaydı. 1991 ile 1992 yıllarında Gürcüstan ile Abhazya arasında çıkan savaş sonucu Megrellerin büyük bir çoğunluğu Megrelya’ya sürüldü. Bu İnsanlar evsiz barksız hâlâ sefil bir hayat yaşamaktalar. Ama hâlâ umutları sönmedi. Bir gün topraklarımıza geri döneriz diye beklemekteler. Özellikle Abhazya’daki Gali, Oçamçire, Tkvarçeli adlı Megrel kentler göçden çok etkilendiler. Bugünse Gali ve çevresine Megreller geri döndü artık. Ama hala öteki göçmenler Megrelya ve Gürcüstan’ın öteki kentlerinde Mülteci hayatı yaşıyor.

Zugdidi’den Tiflis anayolunu takip ederek düz bir yolda Çitat3kari, 3aişi, Xamiskuri, Xati, Pirveli Maisi, Xobi, Nojixevi, Kvaloni, ve Teklati adlı köyleri geçip Senaki kentine girmeden Poti yol ayrımına geldik. Buraya kadar Zugdidi-Senaki arası 44 kilometre idi. Burdan Tiflise ayrı Potiye ve Batuma ayrı yollardan gidiliyor. Poti yönüne dönüp yaklaşık 40 kilometre sonra eski tarih kitaplarında Phasis adıyla geçen Poti kentine vardım. Burası Megrelya’nın en Güneybatı kenti olarak, Gürcüstan’ın Ana Limanı olmasından dolayıda Stratejik bir konuma sahip bir Kent. Buraya büyük Enternasyonal Şirketler arazi alıp yerleşmişler. Kara ve Demiryolları Megrelya’nın bu Limanı ile Gürcüstan’ın içlerine ulaşım sağlanmakta. Yaklaşık 100.000 Nüfuslu bir kent olan Poti, muhtemelen Megrelya’nın ekonomik olarak en gelişmiş kenti.Evler daha değişik ve daha bakımlıydı.

Burdan Megrelya bölgesini geçip Sahil Boyu Batum yönünde Kobuleti’ye kadar yaklaşık 40 kilometre gittik. Kobuleti, eski Megrel bölgesi Guria’nın en büyük kenti konumunda. Eskiden Sovyetler Birliği zamanında tatil kenti olarak ün yapan bu kent bir ılıca'da barındıryor. Burda inip beni bir Akşam yemeğine misafir eden bir başka arkadaşımla yemek yedik. Yemekten sonra sahile indik. Denizde çakıl taşları ve Karadeniz’in bana verdiği o evimdeymişim gibi duyguyu kelimeler ile anlatamam. Bana çok farklı bir duygu verdi.

Gece olmadan hemen Sınırı geçmeliydim. Hemen bir Minibüse atlayıp doğruca Batuma gittim. Sahil boyu Buknari, Borovat, 3ixisjiri, Çakvi adlı köyleri geçip düz bir arazide devam eden yolculuğum aslında bana yabancı değildi çünkü Tiflise gidişimde aynı yolu gece gitmiştim ancak şimdi insana gün ışığında çok farklı geliyordu. Düz olan sahil boyu arazi birden yerini ormanlı tepelere bırakıyordu. Virajları hızla alan minibüsçü yeşil çay bahçeleri arasında bana Lazona’yı anımsattı. İlk günkü yere gelmiştim artık. Muhtemelen buralarda 1846 yıllarındaki Rus-Osmanlı sınırı bulunuyordu. O zamanlar Osmanlı tarafını ‘Lazistan’ eyaleti ve Rusya tarafı ‘Megrelya’ olarak biliniyordu. Yaklaşık 10 kilometre sonra Acarya Özerk Bölgesine geçtik. Nerdeyse bir Dünya değişti diyebilirim. Burası çok daha farklı olarak çok zengin bir bölgeyi anımsatıyordu. Hatta Gürcüstan’ın en zengin bölgesi olduğuda söyleniyor. Bir diğer tarihi kent ve limanı ile Batum’u ancak biraz gün ışığında görebildim.

Dedelerimiz bu kent'e çalışmak için tekneleriyle giderlerdi. Batum göçmeni olarak anılan bugün Adapazarı, İzmit, Yalovaya 1900’lü yıllarda göç'e zorlanan Lazların buralardan gitmesine rağmen, yinede bugün bile Lazların yoğun olarak var oldukları bir kent.

Büyük bir meydanda minibüsü değiştirip Sarp minibüs durağına geçtim. Minibüsçülük yapan Sarplı Lazlar ile tanıştım. Yoldan kalan Gürcü parası Lari ile birkaç hediyelik alıp doğruca Sarp’a döndüm. Buradan Sarp’a kadar yaklaşık olarak 20 kilometre var. Batumdan sonra Axalsopeli, Gonio, Kvaxiati ve Sarpi adlı köylerini geçtik. Sınır’dan yine Akşam vakti problemsiz bir şekilde geçebildim.

Mahir Yıldız megrelya@hotmail.com

   

 
Copyright © 2002-2024 Lazuri.Com | Telif Hakları saklıdır.