LAZ
ÖRGÜTLENMELERİ
Tolga
Uzun
Osmanlı
Devleti sınırları içinde, Türkiye’de ve Türkiye dışında
Laz adıyla veya yerel isimler altında bazı örgütlenme
çabalarının olduğu bilinmektedir. “Ayrılıkçı”
bir amaç taşımamaları ve var olan sistem dahilinde
sorunlarına çözüm aramaları bu örgütlenmelerin ortak paydası
olmuştur. Lazlar tarafından tüm bu örgütlenmeleri iki
grup altında incelemek mümkündür. Bunlardan birincisi, aynı
yöreye mensup insanları bir araya getirmeyi amaçlayan, sosyal,
kültürel, ekonomik yardımlaşma ve dayanışma
amacıyla ortaya çıkmış yöre dernekleridir. İkincisi
grup ise, Lazca bir isim taşıyan, Laz dili ve kültürünü
yaşatma amacı güden ve Laz kültürel kimliğine vurgu
yapan dernek, vakıf ya da dergilerdir. Dil-kültür-kimlik mevzuları
çerçevesinde kendini biçimlendiren bu örgütlenmelerin yurt dışında
1980 sonrası ve Türkiye’de 1990 sonrası Laz dili ve kültürünü
yaşayma çabası içinde oldukları görülmektedir.
Aşağıda
Lazlar tarafından kurulan dernek, vakıf ya da dergiler
incelenmiştir.
Laz
Tekamül-i Milli Cemiyeti
Osmanlı
Devleti’nin son dönemlerinde yardımlaşma ve dayanışma
amaçlı iki Laz cemiyeti bulunmaktadır. Bunlardan biri,
1914 tarihinde İstanbul’da kurulan “Laz Talebe Cemiyeti”dir.
Bu cemiyet amacını “Laz talebeleri arasında dayanışma
ve maddi destek sunma olarak tarif etmekteydi.”
Aynı yıl yine İstanbul’da, “Laz Tekamül-i Milli Cemiyeti”
kurulmuştur. Bu cemiyet de amacını “hayır ve
yardımlaşma olarak belirtmiştir.”
Tarık Zafer Tunaya, “Bölgeci bir görüş olarak “Laz”lık
Meşrutiyet yıllarında da vardır” demek suretiyle
her iki Cemiyeti bölgeci olarak nitelendirmektedir.
Örneğin
1914 (1330) yılında “Laz Talebe Cemiyeti” kurulmuştur.
Fakat “Laz”lık, bölgeci olmakla beraber bölücü ve ayrılıkçı
bir amaç olarak ortaya çıkmamıştır. Durumu
kanıtlayacak bir kuruluş “Laz Tekamül-i Milli Cemiyeti”dir.
Hayli uzun ve ayrıntılı “nizamname-i esasi”sinde
cemiyet yalnızca bir hayır ve yardımlaşma
kurumu olduğunu belirtmiştir.
Tunaya’ya
göre bu cemiyetler amaçlarını gerçekleştirme fırsatı
bulamamıştır.
TÜRKİYE
DIŞINDA ÇABALAR
1980
yılından sonra, Avrupa’da yaşayan Lazlar arasında
Lazcanın unutulma tehlikesi ile karşı karşıya
olduğu tespitinde bulunurlur. Türkiye’den eğitim ve ekonomik
sebeplerden ötürü Federal Almanya göç etmiş Lazlar arasında
Lazcanın yaşatılması yönünde adımlar atılır.
Öte yandan, Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan Lazların
çok kültürlü toplum yapısı içinde hızla asimilasyona
uğrama korkuları beraberinde bir kimlik sorununun algılanmasına
ve kimlik arayışına neden olur. Faliyetler bir yandan
Lazcanın yaşatılması yönünde ilerlerken öte
yandan Laz tarihi, kültürü ve kimliği gibi konular bilgilenme
alanlarına dahil olur ve 1980’lerden itibaren örgütlenmeler
gerçekleştirilir.
Lazebura
(Laz dili ve kültürü için çalışma gurubu)
Lazebura,
Laz dilinin korunması ve yaşatılmasını
amaçlayan ve birkaç kişiden oluşan küçük bir çalışma
grubudur. Eylül 1984’de Stutgart kenti yakınlarında Freundenstand’da
kurulmuştur. Dernekler masasına kayıtlı olmayan
grup o tarihte dört kişiden oluşuyordu. Lazebura Çalışma
Gurubu Laz alfabesinin geliştirilmesi ve dağıtımı
görevini önüne koyar. “Parpali” dizisi adıyla iki çalışma
yayınlanır. Diğer çalışma ise “Nananena”
adlı çocuklara Lazca öğretme amaçlı kitaptır.
Lazebura Çalısma Gurubu 1992 yılına kadar çalışmalarını
devam ettirir.
Laz
Alfabesi (Lazoğlu Alfabesi)
Lazebura
çalışma grubunun çalışmalarından biri,
Laz alfabesinin tanıtıldığı “Lazebura”
adlı broşürün çıkartılmasıdır.
Bu broşürde Türkiye’deki Lazlara yönelik Latin harf sistemine
dayalı ilk Laz alfabesi yayınlanmıştır.
“Lazebura” adlı bröşürde grup, Lazcanın yaşatılması
yönünde atılacak adımlarla ilgili kısa bir bilgi
vermektedir.
“Lazebura,
Laz dili ve kültürünü korumak ve yaymak için oluşturulmuştur...
Laz halkı üzerine önemli yazıları ve kitapları
‘Parpali’ serisinde yayınlamayı amaçlamaktadır.
Yılda bir Lazona’ın güzelliklerinden ulaştıran
takvimimiz ‘Ağani wana” çıkacaktır... Lazebura, gelecek yıldan
itibaren kendi dergisi ‘Lazuri Nena’yı Laz halkının
ve ilgi duyanların hizmetine sunmayı planlamıştır...
Aynı şekilde Laz kütüphanesinin inşası için
çalışmalar yürütülmektedir... Umarız ki, bu çalışmalar
geçmişi çok eskilere dayanan Laz halkının kültürü
üzerine ilginin yeşermesine ve olumlu gelişmelere
küçük bir katkı olur!”
Bu
dönemde, Alman Etnolog Wolfgang Freurstein, grup adına Kafkasoloji
kongrelerine katılarak yeni geliştirilen Laz Alfabesini
tanıtır.
Lazoğlu alfabesini taşıyan bu alfabe Kafkasoloji
kongrelerinde kabul görür. Laz alfabesinin mimarlarından W.
Feurstein Lazcanın ancak yazılı hale getirilmesi
durumunda yaşatılabileceğini düşüncesindedir.
“...
70’li yıllarda Fahri Kahraman
ile yakın bir çalışma içindeydim. ... Son dönüşümde
bir alfabe üzerinde düşünmüştük. Bizce açık bir
şey vardı ki, oda Laz dilinin ancak yazılı
şekli ile bir şansı olabilirdi. Yalnızca
Georgé Dumezil’in
transliterasyonunda anlaşmıştık...”
1980’li
yılların başında, Türkiyeli Lazların da
katılımı ile oluşturulan Kaçkar Kültür Merkezinde
alfabe meselesi yeniden gündeme gelir. W. Feurstein, geliştirilecek
Laz alfabesinin basit ve her Laza yazma olanağı verecek
şekilde ve aynı zamanda bilimsel olarak uluslar arası
transliterasyona uygun olması gerektiği düşüncesindedir.
W. Feurstein’a göre, sorunsuz olarak Lazcadan Gürcüceye ve Megrelceye
geçiş olanağı sağlayacak düzeyde kullanışlı
olmalıydı. Nihayet, Laz alfabesi Kaçkar Kültür Çevresi-Lazebura
çalışma grubu ortak çalışmaları sonucu
hazırlanır. Laz alfabesi, Temmuz 1984’de Viyana Üniversitesi’nde
yapılan 2. Kafkasoloji kongresine, davetli olarak katılan
W. Feurstein tarafından “Bir Laz Alfabesi Taslağı”
adıyla sunulur.
Alfabe büyük ilgi uyandırır.
Feurstein,
Mjora Yazı kuruluna gönderdiği mektupta, dönemin koşullarından
dolayı (1984) Alfabenin gayri resmi yollardan Türkiye’ye
sokulduğunu ve birçok Laza ulaştırıldığını
ancak ufak tefek olumlu tepkilerin haricinde bir ciddi hareket oluşmadığını
belirtmektedir. Feurstein, 1984 yılında alfabenin Almanya’da
yayınlanmasından sonraki süreçte, alfabenin kabul görüp
görmeyeceği konusunda endişeleri vardır:
“İlk
Lazca alfabe ile yazılan satırlar Selma Koçiva’ya
aitti ve 1987 yılında Pogrom dergisinde yayınlanmıştı...
Bekleme yılları ardından sorulan soru şuydu:
Alfabe kabul görür müydü yoksa çekmecede mi kalırdı?
Bu soru iyi bir yanıt buldu... Bu OGNİ sürecinde görüldü.
Bu başarı Lazların Türkiyedeki faliyetlerinde
görülüyordu...”
Alfabenin
Lazlar tarafından benimsenmeye başlamasının
yanında tepki duyanlar da olmuştu.
“Bana
bu alfabe kişisel olarak ne getirdi? Gürcistan’daki milliyetçiler
için ihanetçiydim. Zira, Lazlar Gürcüydü ve kendi dilleri ve
alfabeleri olmazdı. Bir Gürcü bilim adamı bana “Laz
dili ölsün daha iyi yanlış bir alfabeyle yaşayacağına”
demişti... Bazı dilbilimciler alfabeyi kıskançlıkla
karşılarken bazılarına göre deli saçmasıydı.
Prof. Chris Hann İngilizce yayınlanan bir bir yazıda
alfabeyi alaya alıyordu. Neal Ascherson’a göre alfabeyle
Laz ulusunun kuruluşunu hedeflemekteyim ki böyle bir saçmalık
okumadım... Geleneksel Türk tarafının tavrı
belliydi: Böyle bir alfabe güzel Türkçe karşısında
bir şey değildi. ya da olsa olsa bölücülük olurdu.”
İlk
kez 1993 yılında Ogni adlı kültür dergisinde yayınlanarak
Laz okuyuculara sunulmuş ve çok sayıda Lazca materyal
bu alfabe kullanılarak yayınlanmıştır.
Ayrıca, Lazoğlu alfabesi ile yayınlanmış
bir Lazca sözlük, Lazca şiir kitapları ve kültür dergileri
bulunmaktadır.
Kaçkar
Kültür Çevresi
1992
yılı, Mayıs ayında, Almanya’nın Stutgart
kentinde, Lazların dışında başka grupların
da katılımı ile Kaçkar Kültür Çevresi adıyla
bir dernek kurulmuştur. Lazebura Çalışma Grubu,
Kaçkar Kültür Çevresi’nin bir alt birimi olarak oluşturulmuştur.
Diğer bir alt grup ise Hemşin Çalışma Gurubudur.
Kaçkar Çalışma Gurubu Doğu Karadeniz’in dilsel, kültürel
değerlerini bilimsel ve akadermik bir tarzda inceleme amacındaydı.
Bu konularda bir çok seminerler ve toplantılar düzenlenmiştir.
Bu çalışmaların sonucunda, Lazuri Ambarape (Lazca
haberler) adlı tek sayılık bir dergi çıkarılır.
LAZEBURA
- Laz Dilini ve Kültürünü Koruma ve Yasatma Birliği
Almanya’da
yaşayan Lazları biraraya getirmeyi, aralarındaki
iletişimi arttırmayı ve Almanya’daki Laz çocuklarının
anadillerini öğrenmelerini hedefleyen bir dernek oluşturma
çalışmalarına 1997’de başlar. Dernek, 27 Ağustoz
1998 tarihinde, Köln Dernekler masasına kaydedilerek resmîleşir.
Birliğin resmi adı, “Laz Dilini ve Kültürünü Koruma ve
Yaşatma Birliği - LAZEBURA’dır. Birlik, faliyetlerini
Dortmund kentinde sürdürmektedir. İlk kurulduğu yıllarda
Lazebura’nın başkınlığını yürüten
Selma Koçiva, Almanya’da bir Laz derneği kurmaya götüren sürece
ilişkin şu değerlendirmeyi yapmaktadır.
“Lazebura
Birliği`nin Laz aileleri açısından en önemli
işlevi, aileler arasında iletişimin sağlanmasıdır.
Kültürel Tolpantılarda bu alandaki ihtiyaca cevap verme
konuları tartışılmaktadır. Lazebura
Birliği, ayrıca yılda bir kez bülten yayınlamaktadır.
Yurtdışı koşullarında özellikle üçüncü
kuşak için kurumumuz önemlidir. Üçünü kuşak Lazcayı
öğrenemeden büyüyor. Almanca ve Türkçenin yanısıra
Lazcayı öğrenen çok azdır. Yapacağımız
çalışmalarla bu yitik kuşagı bir parça olsa
geri kazanabiliriz. Zira, çok kültürlü bir toplumda yaşıyoruz,
anadilimizi bulunduğumuz her ortamda korumak istiyoruz.”
Lazebura
Birliği’nin tüzüğünde kuruluş amaçları şöyle
sıralanmaktadır:
1.
LAZEBURA, Laz Dili ve Kültürünü desteklemeye hizmet etmektedir.
2.
Kültürel ve dilsel amaçlar güden LAZEBURA, bilimsel temellere
dayanan, kültürler arası eğitim öğretim ve kamuoyunu
bilgilendirme çalışmalarını destekler. Özellikle
çok kültürlü bir toplumun uluslararası genel ahlaki değerleri
temelinde eğitimini amaçlar.
3.
LAZEBURA, dil ve kültürlerin özgürce kullanlması genel
bir insan hakkı olarak kabul eder. Kültür ve dillerin sınırsız
gelişimini her insanın vazgeçilmez bir hakkı
olarak kabul eder.
4.
LAZEBURA, dünya barışı ve halkların kardeşliği
için çalışan her kişi, kurum, kuruluş ve
gruplarla birlikte çalışır.
5.
LAZEBURA, yok olma tehlikesi ile karşı karşıya
kalan Laz dili ve kültürünün yaşamasını sağlamak,
uluslararası alanda tanınmak için imkanlar dahilinde
şu alanlarda çalışmalar yapacaktr: Laz Dili ve
Kültürü üzerine bilimsel çalışmalar yürütecek grupların
oluşturulması; Özellikle de Laz Dilinde yaynların
çıkarılması (Dergiler, Kitaplar, Dil Bilgisi
kitapları, sözlük, şiir ve öykü kitapları v.s.);
Bilimsel ve kültürel toplantların düzenlenmesi (seminer,
sergi v.b.); Dil derslerinin planlanması ve uygulanması;
Kütüphane ve Arşivlerin oluşturulması; Laz dili
ve kültürünü kabullenen kişilere dil ve kültür konularnda
yardımda bulunma; yok olma tehlikesinde olan diğer
dil ve kültürlerle uluslararası ilişkilerin sürdürülmesi
ve karşılıklı bilgi alış verişinde
bulunulması.
Lazebura
e.V., Kamu Yararına Çalışan bir grup olduğunu
tüzüğünde belirtmiştir. Halen faliyetlerini Almanya’da
sürdürmektedir. “Lazebura” adlı bir yayın
çıkaran dernek, geceler, seminerler ve Laz dil kursları
düzenleyerek bir yandan Laz dili ve kültürünü korumaya yönelik çalışmalar
yürütmekte, öte yandan Almanya’da yaşayan Lazlar arasındaki
kültürel iletişimi sağlama amacıyla Laz aileleri
bir araya getirmeye yönelik orgaziasyonlar düzenlemektedir.
Türkiye
dışındaki diğer bir örgütlenme ise, 1980’lerde
SSCB zamanında, Batum’a bağlı Sarpi köyünde kurulan,
Laz Dili ve Kültürünü Yaşatma Derneği-OXVAME’dir.
Dernek tüzüğünde, köyde yaşayan Lazların ana
dillerini muhafaza etme ve ve kültürlerini yaşatabilme amacıyla
kurulduğu belirtilmektedir.
LAZ
KÜLTÜR VAKFI GİRİŞİMİ
1992
yılı Sonbaharı’nda, İstanbulda, bir grup Laz,
amaçlarını “Laz dili ve kültürünün yaşatılması
olarak ifade ederek Laz Kültür Vakfı Girişimi adıyla
bir deklarasyon yayınlar.”
Ogni dergisinde yayınlanan, “Laz Vakfı Girişim Komitesi’nden
Yüksel Yılmaz ile Görüşme” başlıklı mülakatta,
Yüksel Yılmaz vakıf girişiminin amacını
ortaya koymuştur.
“Evet.
Bir grup Laz arkadaş, dilimizi, kültürümüzü yaşatmak
ve geliştirmek; tarihimizin gerçeklerini ortaya çıkarmak
için bir araya geldik. şu anda da vakıf çalışmalarımız
devam etmektedir.”
OGNİ
DERGİSİ
Türkiye’de,
Laz dili ve kültürünü yaşatma amacı güden ve Lazca isim
taşıyan ilk yayın organı OGNİ adlı
kültür dergisi olmuştur. 1993 Kasım’ında yayın
hayatına başlayan derginin ilk sayısında yer
alan “Çıkarken” başlıklı yazıda; Lazların
kendi kimlikleri ile var olmaları, kimliklerini yeniden ve
çağdaş bir içerikle kazanmaları ve korumaları,
özgür ve korkusuzca yaşama hakları vaz geçilmez bir doğal
hak olarak tanımlanmakta ve şöven ve inkarcı bakışa
karşı durmak, ana dilini özgürce kullanmak, türkülerini
özgürce söylemek ve atalarından kalan isimle çağrılmak
haklarını kazanmak için örgütlü ve birleşik mücadelenin
meşru zeminde başlatılması gerektiği belirtilmektedir.
Aynı yazıda, Lazların Anadolu mozaiğinin parçası
olduğu ve durumlarını sorgulama ve kazanılmayı
bekleyen hakları için örgütlü ve birleşik mücadeleyi meşru
zeminde başlatma çağrısı yapılmaktadır. Bu mücadelenin biçimi ise
şu şekilde tanımlanmaktadır:
Bu
mücadelenin muhtevası, biçimi ve araçları Lazların
elde etmek istediği özgürlüğün sınırları
ve kapsamı trafından belirlenecektir kuşkusuz.
Lazların bugünkü gerçekliği taleplerinin kendisini
de belirlemektedir. Yukarıda genel hatları ile anlatmaya
çalıştığımız perspektif bugünkü
meşru mücadelenin de ana eksenini de oluşturacaktır.
Ogni
dergisi, yukarıda aktarılanlara bağlı olarak
amacını şu şekilde belirlemiştir;
“Bu
perspektifi ile Ogni, Anadolu mozaiğinin parçası olan
Lazların dili, tarihi, edebiyatı, folkloru, müziği,
sosyolojisi, etnografyası, arkeolojisi, coğrafyası
ve diğer; bilim, kültür, sanatta, araştırma,
tanıtma ve yeniden inşa için yayın faliyeti ile
evrensel kültüre katkıda bulunurken diğer yanda Kafkaslar
ve Anadolu’da yaşayan hakların ortak sesi, bölge
halklarının kardeşlik köprüsü olacaktır.”
Ogni
dergisi, yayınlandığı dönemde yerli ve yabancı
basın tarafından büyük bir ilgi ile karşılaşır.
Ayrnı şekilde Ogni Lazlar için de önemli bir süreç olmuştur.
Zira Lazlar, Laz dili, kültürü ve kimliğini irdeyen kendilerine
yönelik böyle bir yayınla ilk kez karşılaşırlar.
Kimi kesimlerce şüphe ile yaklaşılan dergi, kimilerince
de büyük bir ilgi ve coşku ile karşılanmış
ve sahiplenilmiştir. Ancak,
derginin 1. sayısı İstanbul 1 Nolu DGM tarafından
zoralımına karar verilmiş ve derginin sahibi ve yazı
işleri müdürüne dava açılmıştır.
Böylece Cümhuriyet tarihinde ilk kez bir Laz, kendisine Laz’ım
dediği için yargılanır. Dava berratla sonuçlanmıştır
(Bkz. Ek-1).
Dava
süresi boyunca derginin yayını devam etmiş ve toplam
altı sayı yayınlanmıştır. Eylül 1994’ten
itibaren yeni sayıları yayınlanmamıştır.
Ogni dergisi, Türkiye’de ilk kez, Laz dili ve kültürünün kamusal
alandaki ifadesi ve kültürel kimlik arayışının
savunucusu olarak, bir çok Laz için önemli bir kilometre taşı
olmuştur.
OGNİ
dergisinin ardından çok sayıda Lazca ve Türkçe kitap,
dergi ve gazetelerde yayınlanan Lazlarla ilgili makalelerde
gözle görülür bir artış olmuştur. Bu çalışmalarda
dikkati çeken en önemli nokta, yayınların kendilerini
Laz olarak tanımlayan kişiler tarafından yapılmış
olmasıdır. Ayrıca, Kasım 1995’de 105.7 Mhz’den
yayın yapan Çevre Radyo adlı özel bir radyoda Türkiye’de
ilk kez Tanura isimli Lazca programlar yayınlanmıştır.
Tanura programı üç yıl boyunca yayınını
devam ettirmiş ve Haziran 1998’de program yapımcılarının
kendi inisiyatifleri doğrultusunda, yayınını
sonlandırmıştır. Programların amacı
Lazcanın bir radyo yayınında kullanılabileceğini
kamuya duyurmak, yok olmakta olan Laz dili ve kültürüne dikkatleri
çekmekti.
Ayrıca,
Ogni mirasının taşıyıcısı olarak
kendini deklere eden MJORA isimli Lazların tarih, edebiyat,
kültür ve sanat dosyası Şubat 2000’de ilk sayısını
yayımlamıştır.
Mjora dergisi, 1990 sonrası Lazlara yönelik yürütülen yayınlarda
izlenen perspektifi aynen devam ettirmiş ve amacını
Laz dili ve kültürünün yaşatılması olarak belirtmiştir.
Dosya iki sayıdan sonra sonra yeni sayılar yayınlanmamıştır.
SİMA
Doğu Karadenizliler Hizmet Vakfı
Laz
kültürü ve dilinin yaşatılması amacıyla bir
grup Laz tarafından oluşturulan örgütlenmelerden biri
de SİMA-Doğu Karadenizliler Hizmet Vakfı’dır.
Vakıf, 1996 yılında İzmit’te kurulmuştur.
Kanuni sakıncalarından dolayı vakıf senedinin
herhangi bir yerinde “Laz” sözcüğü geçmemektedir. Bununla birlikte,
bir Laz vakfı olduğu vakıf senedinden ve yöneticilerinin
demeçlerinden anlaşılmaktadır. Vakfın Başkanı
Orhan Bayramin, birkaç kuşak sonra Lazcanın da, kültürünün
de yok olacağı kaygısını taşıdıklarını,
bu vakfı kültürümüz sürsün, gelecek kuşaklara aktarılsın,
topluma örnek insanlar yetişsin diye kurduklarını
belirtmektedir. Sİ-MA adı Lazcada
“sen-ben” anlamına gelen iki sözcüğün birleşmesinden
türetilmiştir. Türkçede sesdeş bir sözcüğün bulunması
(sima) ve böyle bir sözcüğün vakıf adı olarak seçilmesi
aslında muhtemel kamusal ve kanuni tepkilerden sakınma
amaçlı olduğunu göstermektedir. Ayrıca, Lazlığın
üstü kapalı tutulmaya çalışılması, bir
kimlik olarak kamusal alanlardan dışlanmışlığını
ve Lazların kimliklerini ifade etmede kendilerini baskı
altında hissettikleri gerçeğini ortaya koymaktadır.
Vakıf
senedinde, SİMA vakfının amaçları şöyle
sıralanmıştır:
- a)
Borçka, Hopa, Arhavi, Fındıklı, Ardeşen
ve Pazar ilçelerinde yaşayan,
- b)
Kökeni bu bölgeler olup ekonomik vesair sebeplerle yurdun çeşitli
yörelerine dağılmış olan,
- c)
Bu bölgelerde benzer kültürlere sahip yurt dışında
kalmış yerleşim birimlerinde iken savaşlar
ve savaş sonrası göç sebebi ile yurdun çeşitli
yörelerine yerleştirilen,
- d)
Yukarıda üç bölümde sayılan özelliklere sahip olup
halen yurt dışında bulunan,vatandaşlar
arasında;
- Ekonomik
ve sosyal dayanışmayı sağlamak,
- Müşterek
kültür ile örf ve adetleri yaşatmak,
- Eğitim,
sağlık, spor ve turizm alanlarında gelişmesine
katkıda bulunmak, yörenin özgün amaçlarına varmak
için kurulmuştur”
denilmektdir.
Açıkça
bir Laz vakfı olduğunu belirtmeyen Vakıf, hedef aldığı
grubu coğrafı tanımlarla belirleyerek üstü örtük
dahi olsa Lazlığı temel aldığı görülmektedir.
Ayrıca,
SİMA Vakfı tarafından üç ayda bir SİMA adlı
bir dergi yayınlanmaktadır. Dergide Laz dili, kültürü
ve tarihiyle ilgili gelen konular işlenmektedir.
Lazlar
tarafından Türkiye’de ve Türkiye dışında gerçekleştiren
birbirinden bağımsız örgütlenmelerin ortak amacı
Laz dili ve kültürünü korumak ve geleceğe taşımak
olmuştur. Lazların kendi dinamikleri ile oluşturdukları
dernek ve vakıflarla çıkardıkları yayınların
ana dillerini korumak gibi aynı amaçları paylaşması,
farklı ya da aynı coğrafyalarda ancak farklı
dil ve kültüre sahip olan toplumların tarihleri, üretim süreçleri,
örgütlenme biçimleri, gelecekten ve içinde yaşadıkları
toplumdan beklentilerinin farklılıklara sahip olduğunu,
kendi iç dinamiklerine, tarihsel, sosyal ve kültürel gerçeklerine
uygun özgünlükler taşıdığını göstermektedir.
|