Uyari: Bu sayfada Lazca sözcükler için "Alboni Font"(yazı karakteri) kullanılmıştır.
"Windows \ Fonts" dizininde Alboni Font olmayanlar karakterleri yanlış görecektir. Bunun olmaması için
Windows\Fonts dizinine
[Alboni Font'u buradan yükleyebilirsiniz].
Ayrıntılı bilgi için Lazuri Font ya da LazuriPC sayfamızı okuyunuz. |
Son Kumsal
(Bu röportaj 4 Haziran 2008 tarihinde Açık Radyo'da Açık Gazete programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Son Kumsal adlı belgesel filmin yapımcılarından Aydın Kudu ile beraberiz; aslında bu filmde
beraber çalıştığı Rüya Arzu Köksal da bizimle olacaktı, ama gelemedi rahatsız
olduğu için. Ona da geçmiş olsun diyelim. Aydın Bey hoşgeldiniz.
Aydın Kudu: Hoşbulduk, teşekkür ederim.
Ömer Madra: Görüntü yönetmenliğini ve kurgusunu yaptığınız Son Kumsal adlı belgeseli
son derece etkileyici bulduk. Bize biraz filmden söz eder misiniz?
Aydın Kudu:
Film Karadeniz sahil yolu ile ilgili. Olayın özeti şu; yüzyıldan beri
Karadeniz'in yola ihtiyacı var, buna hiç kimse itiraz etmiyor, ilk yol da Ruslar
tarafından yapılmış 1915'te ve Ruslar'ın yaptığı o daracık yol hiç denize
dokunmadan yapılmış, o sırada sahil aşağı yukarı 40 metre genişliğinde siyah
kumsalla kaplıydı, hiç denize dokunmadılar. Bazen aramızda espri yapıyoruz;
"keşke Ruslar biraz da fazla kalsaydı da biraz daha iyi bir yol yapsaydılar!"
Keşke şimdiki bu yol yapılmasaydı da biz de hiç film yapmasaydık.
Ömer Madra:
İnsanın içine gerçekten hüzün
ve biraz da öfke basıyor, çok aptalca bir iş gibi geliyor.
Aydın Kudu:
Ne tarafından bakarsanız bakın çok üzücü bir şey, ben filmin kurgusunu yaparken
gözlerimin yaşardığını hatırlıyorum.
Ömer Madra:
Ruslar doğal sahilin dokusunu hiç değiştirmeden, ona dokunmadan içeriden geçen
bir yol yapmışlar.
Aydın Kudu:
Evet, 100-200 metre, artık topoğrafyanın izin verdiği ölçüde. 50'lerde 60'larda
yapılan yol ise tamamen tersi, sahile dolguyla geçmiş.
Ömer Madra:
Demokrat Parti zamanında mı başlıyor Karadeniz sahiline dolgu yolu?
Aydın Kudu:
Sürekli tamir-yıkım, tamir-yıkım ve yeniden inşa. Hiç sonu yok, tam bir kısır
döngü, çünkü deniz çok şiddetli, kışın da dalgalar en az 5-8 metre civarına
çıkıyor, insan yapısı bir yol sonuçta ve deniz dalgasının ulaştığı heryerde
mutlaka yıkım oluyor.
Ömer Madra:
Filmin sonlarına doğru bir balıkçıyla konuşuyorsuuz; diyor ki, "nasıl olsa 15
yıl içinde yine alıp götürecektir bildiğimiz denizse bu" diyor Karadenizli.
Aydın Kudu:
Dayanması imkânsız diyor.
Ömer Madra:
Evet, "hiçbir kuvvet bunun önünde duramaz, yol mol tutunamaz" diyor, çok ilginç.
Aydın Kudu: Politikacılar genelde çok güçlü, yolu destekleyen kale gibi bir duvar yapıldığı
zaman bir şey olmayacağını hep söylüyorlar, halbuki çelik duvar koyarsanız
duvara bir şey yapamıyor deniz, ama ama altını oyuyor, aşağı düşürüyor, sonuç
yine aynı.
Ömer Madra:
Filmde yine bir Karadenizli, "denizi doldurmak için kullanılan devasa kaya
parçalarından bir iki tanesi oynadıktan sonra gerisi çorap söküğü gibi gelir, bu
sadece bir zaman meselesidir" diyordu kendine özgü Karadenizli üslubuyla.
Aydın Kudu:
Temel Reis.
Ömer Madra:
Adı da tam fıkralardaki gibi. Gösteriyor, "bakın iki kaya da şimdiden oynamış
vaziyette, bu böyle gider" diyor. İnanılmaz bir şey.
Aydın Kudu: Karadeniz'de dağlar denize
paralel gidiyor, dolayısıyla Akdeniz'de olduğu gibi düzlük tepelerden
aşmıyorsunuz ve bu dağlar bazen çok dik iniyor sahile, bazen de hiç yol yapacak
yeriniz yok tünelden başka. Ama bu yol yapılırken bazı yerlerde hiç
umursamadan, genişçe yer olmasına rağmen, tamamen denizi doldurarak
geçtiler. Çünkü bunu yapan firmalar ne kadar çok dolgu yaparlarsa o kadar çok
para alıyorlar.
Ömer Madra:
Bunu da zaten filmdeki konuk edilen kişilerden biri söylüyor.
Aydın Kudu:
Eski belediye başkanı Yunus Bey.
Ömer Madra:
"Müteahhitler için çok daha elverişli bir para kazanma imkânı sağlıyor
doldurmak" diyor.
Aydın Kudu:
Şöyle düşünebiliriz, bu yol aslında İtalya'dan Afganistan'a uzanan çok büyük bir
otoban ve 80'lere kadar Karadeniz bunun bir parçası değildi. Mevcut olan,
İstanbul- Ankara-Erzurum-İ ran yolu genişletilecekti, ama Mesut Yılmaz
zamanında, aslında iyi bir niyetle, iyi bir düşünceyle, "Karadeniz üzerinden
bunu geçirirsek hem Kafkaslar ekonominin içine çekilmiş olur hem de Karadeniz
sahilinin yol sorunu ortadan kalkmış olur" düşüncesiyle 1984'te başladı bu
proje, 87'de ilk kazma vuruldu.
Ömer Madra:
Mesut Yılmaz'ın adıyla anılan ilk proje bu mu?
Aydın Kudu:
Evet. 20 yıl boyunca bu sahilin trafik sorununu ortadan kaldıracak bir proje, 10
yılı zaten tartışmayla geçti ve şu anda yapılan şeyin ömrü en fazla 10 yıl.
Ömer Madra:
"İyi niyetle yapılmıştı ilk proje" dediniz Mesut Yılmaz zamanında, buradaki iyi
niyetten kastınız nedir, düşünülen proje yine doldurma yol muydu?
Aydın Kudu:
Hayır, daha önceden ders aldıkları için, proje 70-250 metre arasındaki koddan
yol geçirilmesiydi, viyadükler, tüneller falan gerekecekti. Böyle bir yolu
yapmak için de belki biraz daha fazla paraya ihtiyacımız olmasının yanında, yolu
yapacak firmaların teknolojik olarak yeterli olması gerekiyordu. 540
kilometrelik Samsun-Hopa arası 10 bölgeye ayrıldı ve 10 ayrı ihaleye çıktı
bölge. Tabii büyükbaşlar ihaleleri ele geçirdi ama akla karaya dokunmadılar, bir
sürü küçük taşeronlara verdiler işi. O firmaların da tünel, viyadük yaparak
geçme şansları yok.
Ömer Madra:
Ne maddi olarak ne de teknolojik olarak.
Aydın Kudu: 3 seçenek var aslında, birincisi asıl projeye uygun bir şey yapmak, belki bir 10
sene daha fazla yaparsınız ama dalgalardan uzak, hiçbir şekilde yıkılmayacak bir
yol olurdu o. İkinci olasılık, mevcut yolun genişletilmesi, bir çok yerde yer
var, fiziki olarak mümkün yolun genişletilmesi; bir dezavantajı var, yollar
kasabaların içinden geçiyor ve insanlar karşıya geçmekte çok zorluk çekiyorlar.
İç Anadolu veya Ege gibi olsa veya Doğu gibi olsa sorun değil, bütün kasabalar,
köyler, evler birarada, her otobandan her kasaba için bir çıktı verirseniz
sorunu çözersiniz ama Karadeniz farklı, dağınık, her 20 metrede bir bir tane ev,
bir otobandan kaç tane çıkış vereceksiniz, imkansız. Dolayısıyla evin önünde
denize girenler şimdi 20-30 metre yol gitmek zorunda kalıyorlar.
Ömer Madra:
Filminizde onun da görüntüleri var, çok hüzün verici.
Aydın Kudu:
Üçüncü ve en kötü olasılık maalesef uygulanmış olan proje oldu, daha doğrusu
"kaydır-uydur" denir bizim o bölgede, sırf bu yol için icat edilmiş bir şey; iç
bölgedeki dağlar dinamitleniyor, binlerce kamyonla sahile taşınıyor, sahil
boyunca dolduruluyor, üstü düzleniyor, üstüne de asfalt vuruluyor, alın size
yol! Yapılan yol bu.
Gökşen Şahin: 8 Mart'ta çıkan bir haber vardı, "ilk heyelan gerçekleşti bile" diyordu, "daha
önce deniz kıyısına yol yapılamaz diyenlerin ilk korkusu gerçekleşti bile" diyordu. Bir gün süreyle yol trafiğe kapanmış. Daha da 4 Nisan 2007'de açıldı
Karadeniz sahil yolu, üzerinden 1 yıl geçmeden hemen bir heyelan gerçekleşti ve
yolun zaten çok da mantıklı ve verimli olmadığı ortaya çıktı gibi görünüyor.
Aydın Kudu:
M.Ö. 12 bin'de son buzul çağı bitiyor, ondan sonra eriyen buzulların Akdeniz
çanağını doldurması aşağı yukarı 4-5 bin yıl boyunca devam ediyor, neolitik çağa
geldiğimiz zaman Karadeniz bugünkünün 2/3'ü büyüklüğünde ve bir tatlı su gölü,
çıkışı yok, Boğaz henüz oluşmamış. Güneyden taşıp gelen sular Karadeniz'e
doluyor ve Karadeniz'in seviyesini aşağı yukarı 150 metreye yakın yükseltiyor.
Bugünkü Karadeniz sahili 7 bin yıl önce oluşmuş. Yani doğal bir yapı var, hiç
dokunmasanız doğa hiçbir tahribat yapmaz. Şöyle düşünün; ilkel bir savaş
yapıyorsunuz, iki tarafın da elinde sapan ve taştan başka bir şey yok, siz
düşmanınıza bir sürü taş verir misiniz? Şu anda oluşan olay aslında o. Ben geçen
ay bölgedeydim, herhalde literatüre geçecek bir durum var, otobanda gidiyorsunuz
belki deniz tarafına levhalar konmuş "dikkat denizden taş gelebilir".
Ömer Madra:
Bu ancak Karadeniz'de olurdu herhalde?
Aydın Kudu:
Espri gibi, ama maalesef kötü bir espri.
Ömer Madra:
Çok tuhaf bir durum. Başbakan bir konuşmasındabunu Türkiye'nin cumhuriyet
tarihinin en büyük modernizasyon ve kalkınma projelerinden biri olarak
değerlendiriyordu. Sonunda da işi İstanbul'da üçüncü köprüye bağlayarak, Martin
Luther King'in meşhur "I have a dream" sözündeki gibi, "benim de rüyam budur"
diyor. İnsan hakikaten gülse mi ağlasa mı şaşırıyor. Bir modernizasyon projesi
olarak bunun ne anlamı olabilir? Doğa tahribatı ve özellikle küresel iklim
değişikliği açısından bütün bunların anlamını düşündüğünüz zaman bir şeylerin
yanlış olduğunu görüyorsunuz.
Aydın Kudu: Öyle bir dezenformasyon
yapıldı ki, ben orada kendi kardeşime bile dert anlatamıyorum "ya öyle diyorsun,
ama bak ne güzel yol oldu, İstanbul'a hızlı gidiyoruz, Ankara'ya hızlı
gidiyoruz" diyor. Kaybettiklerinin henüz farkında
değiller, çünkü o asıl
projeyi gündeme getirdiğiniz anda onlar unutmuşlar, yol ya kasaba içinden
geçecek ya sahil dolacak, iki seçenekten başka seçenek yokmuş gibi öyle
hatırlıyorlar. Tabii insanların yol sorunu da var, onlara bir şekilde bu çözüm
olarak sunuldu. Başbakan Erdoğan'ın yaptığı konuşmayı filmde kullandık,
Samsun-Hopa arasındaki 542 kilometrelik yolun açılışında yaptığı konuşmada
söylediği, sizin de az önce aktardığınız sözler, biraz da devletin, belki de
halkımızın çoğunun benimsediği bir yaklaşım aslında.
Ömer Madra:
Bence trajedinin başlangıç noktalarından biri de orada. Bu yanlış anlayışın
kırılması gerekiyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a bir kulak verelim
isterseniz:
"Bu yol T.C. tarihinin
gerçekleştirdiği en büyük modernleşme, kalkınma projelerinden biridir. Adım
adım ülkemizin kalkınma hedeflerini gerçekleştirdiğ imizin en açık
göstergesidir. Eşsiz tabiat güzelliklerine kavuşamayan milyonlarca vatandaşımız
bu yol sayesinde nasıl da zengin ve güzel bir ülkede yaşadıklarını görecekler
anlayacaklar. Benim rüyam şu, bu 542 kilometrelik yolu tamamıyla sahilden
İstanbul'a ulaştırmak. İnşallah bu Karadeniz sahil yolu İstanbul'un üçüncü
köprüsüyle de bütünleşecek."
Ömer Madra:
Bu konuşma filmde de var, biz bunu duyduğumuzda bayağı sarsılmıştık ve kendi
sesinden vermiştik Başbakan'ın. Burada hangi tarafından tutacağınızı
bilemeyeceğiniz pek çok unsur var; üçüncü köprü ayrı, modernizasyon rüyası ayrı,
bir de "doğanın ne kadar güzel olduğunu göstereceğiz bu yolun yapılmasıyla size"
diyor ki, bence en büyük ironi de, trajikomedi orada yatıyor olabilir. Çünkü
sizin filminizden çok net olarak da görüldüğü gibi, doğal güzellik olarak tam
bir yıkım manzarası söz konusu, gerçek anlamda bir felaketle karşı karşıya
kalıyor Karadeniz halkı, bütün kumsal tarumar oluyor ve insanların içindeki
yaşama sevincinin yok olduğunu da an be an izleyebiliyorsunuz filmden. Karadeniz
insanının denizle olan olağanüstü bağlantısını, nasıl derinden kopardığını
denizden tamamen ayırdığını görüyorsunuz.
Aydın Kudu:
Ama hükümet açısından başarılı bir proje oldu aslında. Ben Vakfıkebir'liyim,
Trabzon'un 40 kilometre batısından, fındık çiftçisiyiz, üç sene önce 6.5 milyona
sattık 1 kilosunu fındığın, 2 sene önce 3.5 milyondan sattık hemen bu yol
açılmadan evvel. Dünyada fındığın %73'lük miktarı Türkiye'de yetişiyor. Böyle
bir durumda, bir ülke tekel olduğu bir üründe %40 kayıp veriyorsa, hükümetin o
bölgeden oy alma şansının olmaması lazımdı, ama oylar ikiye katlandı. Bunun iki
nedeni var, bunun bir modernlik projesi olarak sunulması ve insanların
inandırılmaları , ikincisi de şu; kasabada bütün arkadaşlara, tanıdıkları
sorduğum zaman, herkesin borcu var, o borçlar da belli bir faiz yüzdesine
bağlanmış durumda, herkesin korkusu o faiz yüzdesinin değişmesi, o zaman bayağı
bir zor durumda kalacaklar, çünkü fındıktan başka geliri yok kimsenin. Bir
şekilde sıkıştırılmışlar böyle bir durumu kabul etmeye.
Ömer Madra:
Ben modernizasyon projesine çok inandıkları için böyle bir şeye yatkın
olduklarını düşünme eğiliminde değilim şahsen, özellikle Karadeniz bölgesi
insanının hızlı düşünebilme yeteneğine genelde sahip olduğunu ve meselelerin çok
farkında olduğunu biliyorum. Bir kaç defa oraya gittiğimde de bunu gözlemledim
şahsen. Dediğiniz gibi, hem fındıkta düşen fiyatlardan hem de borçlarının
artmasından dolayı içinde bulundukları açmaza karşı bir destek arayışı olarak
hükümeti destekledikleri düşünülebilir. Çünkü bu yolun getirdiği büyük yıkımı
görmemelerine imkân yok, ders çıkarılmaması imkânsız aslında.
Aydın Kudu:
Bence halk başına tam gelmeyince anlamıyor olayın ne olduğunu, ben kendi
kardeşime anlatamadım. Şöyle düşünüyorlar; "şehirde yaşıyorsunuz, eğitim
görüyorsunuz, yılda 2 kere buraya geliyorsunuz, habire bize ders veriyorsunuz.
Gelip burada durun o zaman o kadar ilgiliyseniz burayla." Böyle sivil karşı
çıkışlarda çok sabırlı olmak gerek, dava uzun süre savunmalı, çünkü o çıkar
dünyası, o ahtapot o kadar sabırlı ki, mesela SİT kurulları izin vermiyor, onlar
bekliyorlar bir kaç sene kurulun üyeleri değişiyor, yeni üyeler bir şekilde izin
veriyor veriyor. Şengül Aydıngül isimli bir arkadaşımız var, hem benim gibi
profesyonel rehber, hem de arkeolog, kendisi şu anda Karadeniz için SİT kurulu
üyesi ve kurulun Trabzonlu olmayan tek üyesi. Bütün projelere karşı çıkan tek
kişi de o, bütün diğer üyeler kabul ediyor projeleri. Dün akşam kendisiyle
görüştüm, son olarak TOKİ'nin Uzungöl'ün etrafına 5 bin konutluk bir projesi
var, bir tek kendisi şerh koymuş, öbürleri "bu modernleşme bölgeleri kalkınsın"
diye onaylamış. Aslında Tirebolu'da bu firmalardan bir tanesinin merkezi vardı,
kasabadan bizim belediye başkanından alamadım hiçbir şekilde proje ile ilgili
detay, "buranın halkından biriyim ve ben projeyi görmek istiyorum, 5 sene sonra
bu sahil nasıl olacak?" dedim, "Proje bizde yok, henüz bize gelmedi,
karayollarına gidin" vs. diyorlar.
Ömer Madra:
Çok önemli bu söylediğiniz, şeffaflık da yok.
Aydın Kudu:
Hiç yok.
Ömer Madra:
Bence bir başka önemli şey de sizin az önce söylediğiniz gibi, ancak ömür boyu
sürecek bir aktivizmin sonuç verebildiğini görüyoruz. Yani bu demokrasi
mücadelesi gibi, devlet yorulmuyor, kişiler değişebiliyor, kurumlar ayakta
kalıyor, devleti de etkileyen çıkar grupları da hiç yorulmuyorlar şüphesiz.
Aydın Kudu:
Kesinlikle, çok sabırlı bu devlet kurumları, sivil yapıların da en az onlar
kadar sabırlı olması lazım. Bu 500 kilometrelik sahil boyunca, sahilini kurtaran
2-3 kasaba var, Ordu, Perşembe, Tirebolu ve onun dışında hiçbir yer kurtulmadı.
Tirebolu çok iyi, orada mimar bir arkadaş var, yöre halkı "kaçık" der herhalde,
bir alternatif proje geliştiriyor, halka bunu dağıtıyor, anlatıyor,
benimsetiyor, her Pazar günü veya daha sıklıkla yolları kapatıyorlar, hiç
vazgeçmediler, hatta anladığım kadarıyla firmayı da tehdit etmişler "gerekirse
yakarız makinenizi" diye. İnşaat firmasını tünel yapmaya razı ediyorlar en
sonunda.
Ömer Madra:
Bu çok ilginç, güzel bir örnek. Başka da bir yol görünmüyor, ben de tam bunu
söyleyecektim, yani yerel halkın bilinçli ve sabırlı mücadelesi sonucunda yolu
yaptırmaması çok güzel bir örnek. Tarihte gördüğümüz çeşitli örnekleri var,
çünkü alttan gelen baskılara kimse dayanamayabiliyor uzun süreli sebat
edebilirse.
Aydın Kudu: Firmalardan bir tanesinin
merkezine gittim, adını da söyleyebiliriz sorun değil; Limak. Baş mühendisle 1,5
saat sohbet ettik, iki şey kaldı aklımda yaptığımız sohbetten, birincisi şu;
"Biraz daha fazla parayla, biraz daha iyi düşünerek bu yolu içeriden
yapardık hiçbir sorun olmazdı." ve "Şimdiki yolun, yolu yapan firmanın
sorumluluğu 5 yıl, yani 5 yıl sonra bu yolda oluşan bütün hasarlar için bir
ihale daha açılacak." Müteahhitler için de bu 7 göbek beslenebilecekleri bir
şey.
Gökşen Şahin:
Deniz yola zarar verdiğinde, yeniden tamir etmek için bir daha ihaleye girme
şansı var.
Aydın Kudu:
Evet sürekli bir iş. Bir
de, "buraya insanlar daha çok gelecek, ticaret artacak" vs. deniyor, hiç alakası
yok, çünkü o kadar çok, 3-4 kilometrede bir kasaba var ki, çıkış alamıyorsunuz,
yani sahilini binlerce tır geçsin diye kaybeden başka bir ahmak halk olmadığını
düşünüyorum, bayağı bir ahmaklık. Bizim Vakfıkebir ekmekleriyle ünlü, hiçkimse
iş yapamıyor şu anda, eskiden sahilde dolaşarak giderdim, fırının yanında
dururdum, bir şey alırdım, şimdi duramıyorum, yoldan çıkamıyorsun ki. İnsanlar
hâlâ denize ulaşmaya çalışıyor, insanlar ölüyor. Bizim Vakfıkebir iyi bir direnç
gösterdi, ama sonunda oldu bittiye getirdiler. Bizim bölge birinci derece sit
alanıydı ve hiç umursamadılar.
Ömer Madra:
Birinci derece sit alanı kavramını da kaldırdılar, değiştirdiler değil mi?
Aydın Kudu:
Aslında değiştiremiyorlar, sit alanında inşaat izni veriyorlar.
Ömer Madra:
Nasıl olabiliyor bu?
Aydın Kudu:
İşte veriyor! Nasıl İstanbul'da her tarafta yasadışı bir çok şey yapılıyorsa.
Ömer Madra:
Temel Reis'in "yapılacak da bir şey kalmadı bizim için" dediği yer çok hüzün
vericiydi, yani bitti bu iş.
Aydın Kudu:
Bilseydik böyle yapacaklarını "bunların akıllarından zoru var" derdik diyorlar.
Gökşen Şahin:
"30 yıl önce söyleselerdi böyle bir şeyi bunlar deli derdik" diyorlar.
Ömer Madra:
Bir kaç sese de kulak verebiliriz filmden. Sırada Temel Reis var:
"Hayatımız ta
çocukluğumuzdan beri sesine endekslenmiş, görüntüsüne endekslenmiş, tuzuna
endekslenmiş, yüzmesine endekslenmiş, kumsalına endekslenmiş, bu yüzden
Karadeniz bizim için vazgeçilmez bir deniz. Fakat galiba birileri onu bize çok
görüyor ve o insanlar denizsiz yaşayan insanlar, denizi bilseler, denizi
anlasalar, gerçekten denizin ne anlama geldiğini yüreklerinde, beyinlerinde, tüm
hücrelerinde hissedebilseler denize bu ihaneti yapmazlardı, maliyeti ne olursa
olsun yapmazlardı."
(Turan Bahadır, emekli edebiyat öğretmeni)
* * *
"Biz ne desek de boş
oluyor, hâlâ yol çalışmaları devam ediyor gözümüzün önünde, insanlar denize
girerken o tarafı gördüğünde herkes üzülüyor sonuçta. Her denize bir taş
atıldığında herkesin yüreğine oturuyor sonuçta." (Merve
Aksoy, öğrenci)
* * *
"Şurada tatlı bir koy
vardı o kadar güzeldi, deniz, kumsal, kumsaldan çıktığın zaman hemen arkası
ağaçtı, zeytinlik ağaçları, kızıl ağaçlar, bayağı denizden çıktın mı gidip
serinde durabiliyordun, kumsalda ve serinde durabiliyordun. Şimdi burada öyle
bir serinlik değil, denizden çıktıktan sonra kum olmadığı gibi onun dışında
ağaçlar bile yok, tamamen bir taş kumul olmuş, herhangi bir şey yok burada.
Evvelden bunu hayal etmek, "böyle yapacaklar, böyle olacak" deseler herhalde
bizim aklımıza, herhalde üşüttüler kafayı derdik. Böyle bir şey olması mümkün
değildi ama oldu." (Temel
Çabuk, balıkçı)
* * *
"Bir yerden insanın çok sevdiği
birisinin ölmesi gibi bir şey, bana çok acı geliyor. Ben çok üzüldüm, çok
duyguluyum aslında o konuda." (Osman Bahadır, gurbetçi mühendis)
Ömer Madra:
Temel Reis'in de söylediği gibi, "bize 15-20 sene önce söyleselerdi böyle bir
şey olacak diye, kafayı üşüttüler derdik" diyordu ya, arada da oranın
sakinlerinden bir genç kızın da hayatla ilişkisinin nasıl koptuğunu anlattı bu
yol yüzünden. Bir kaç konuşmaya daha yer verdik. Ortada oldukça önemli,
mücadelesine devam edilmesi gereken bir şey var, aslında bırakılacak bir durum
yok. Size bir de filmin encamını soralım, bu filmi siz ne zaman bitirdiniz?
Aydın Kudu:
2 yıl önce başladım, ama aslında film yapmaya niyetimiz yoktu. Bizim kasaba iyi
bir savaşım verdi, bizim 7 kilometrelik Vakfıkebir kurtarılmıştı aslında, sit
alanı olduğuna güvendik en çok da.
Ömer Madra:
O da insanın aklına gelmez tabii, sit alanının da elden gideceği.
Aydın Kudu:
Her gittiğimde sorardım, "arkadaşlar sorun yok değil mi?" diye, "hiçbir sorun
yok, sit alanı" diye düşünürdük. Daha önce başka bir film yapmıştık biz "Yollar
Çimen Bağladı" diye, yaylaya göç eden insanların yürüyerek göç etmelerinin bir
filmi idi. 2006'da o filmin son çekimleri için gidiyordum, sahilde bir baktım
bir kaç yüz metre ileride buldozerler başladı denizi doldurmaya. Ne oldu, ne
bitti, ne var derken kimse birşey bilmiyor "haberimiz yok" dendi. Ben hemen
röportajlara başladım, 500 metrelik siyah kumdan bir kumsal var; voleybol, top
oynayın, binlerce insanın girebildiği bir yer ve 7 kilometrelik koy boyunca 50
bin kişinin denize girebileceği tek yer burası, "son bir görüntümüz olsun burası
eğer kaybolacaksa" diye başladık, tüm sahili anlatmaktansa, o koy aslında işin
özetiydi bir çeşit. O nedenle çekimlere başladık, Şubat 2008'de de filmi
bitirdik.
Ömer Madra:
Bu filmin Karadeniz sahil yolunun geçtiği ve geçeceği heryerde gösterilmesinin
bir faydası olabilir belki insanların kendi kaybetmek üzere oldukları temel
değerlerin neler olduğunu farketmesi açısından. Böyle bir projeniz de var
galiba.
Aydın Kudu:
Aslında biraz da vicdanım
sızlıyor, bilseydik böyle olacağını gider uğraşırdık, kazanamasak bile uğraşmış
olurduk. Yani biz kanunlara, seçilmişlere, atanmışlara güveni kaybettik, işin
özeti bu. Şu anda AKP başa geldiği zaman 2002'de yolun sadece %35'lik bölümü
bitmişti, %65'ine dokunulmamıştı. İnisiyatif kullanıp o doğal dokunun bir çok
kısmını, plajları kurtarabilirlerdi. Bence asıl proje denize giren insanlar
değil, hele kadınlar için, denizi seyretsinler yeter. Bir an önce bitirmek bir
başarı zannedildi ve öyle sunuldu insanlara. Şimdi biz ne yapabiliriz?
Samsun-Hopa bitti 540 kilometre, bu işin %50'si, geçen yıldan bu tarafa
Samsun-İstanbul arası inşaat devam ediyor şu anda. Genelde İstanbul'daki
arkadaşlara anlattığım zaman pek dinlemiyorlar, dinleyenler de "canım cahil halk
plajın değerini bilmedi, sahiller onlar için önemli değil, orada herkes yaylaya
kaçıyor, direnselerdi kurtarırlardı" diyorlar. İstanbul'da 3. köprü şu anda
gündemde, ona bağlanacak zaten, dolayısıyla lüksleri yok. Biz şimdi, bizim
başımıza gelen başkasının başına gelmesin diye bizim başımıza geleni onlara
göstermek istiyoruz. Bu nedenle, henüz tam bir program yapamadık, ama konu
hakkında duyarlı olan, herhangi bir şekilde katkıda bulunabilecek kurumları,
kişileri, maddi, manevi bizimle iletişime geçmelerini bekliyoruz.
Ömer Madra:
Bir de mail adresi verelim.
Aydın Kudu:
aydin@turkishmoon.com
Ömer Madra:
Son Kumsal filmini aslında bir belgesel film olmanın ötesinde, Karadeniz
halkının denizden koparılışının hikâyesi ve bunu engelleyebilmek için bir
eylemin de başlangıcı olarak görmek lazım. Eski belediye başkanlarınızdan
biriyle yapılmış bir konuşma vardı, o hem filmin hem de olayın en iyi
özetlendiği noktalardan birini oluşturuyordu. Ona da kulak vererek belki
bitirebiliriz.
"Devletin yaklaşımı,
müteahhitlerin kâr hırsı, halkın duyarsızlığı, elitlerin anlayışsızlığı ve günü
kurtarma çabaları, STK'ların verdikleri mücadelede usanmaları, bıktırılmaları,
devlet kapısından hukuk yoluyla tersyüz edilmeleri neticesinde maalesef sahil,
sahil projesi yolu kapsamında kaybedilmiştir." (Yunus
Hacımollaoğlu)
Aydın Kudu:
Yunus Hacımollaoğlu, kendisi bizim din ve ahlak hocamızdı, beklemezsiniz böyle
geçmişi olan bir insandan böyle bir mücadele vermesini, çok uğraştı, kesinlikle
izin vermedi yolun oradan geçmesine, ama bu sözleri söylediği zaman dozerler 300
metre uzağındaydı. Ondan 1 hafta sonra yol kapandı, plaj, daha doğrusu sahil
kapandı. Yunus Hacımollaoğlu'nun sözleri, durumu felsefi ve politik olarak çok
iyi özetliyor. Bunlar hep spontane sözler, filmdeki hiçbir röportaj önceden
planlanmış değil, tamamen doğal olarak insanların duygularını aktardığı sözler.
Ömer Madra:
Evet zaten bütün konuşmalar insanı hakikaten canevinden vuracak derecede,
içtenlikle yapılmış. Mesela bir genç kızın büyük bir hayat sevinciyle horon
teptiği yerde, sonra bir daha artık asla eskisi gibi olmayacağını söyleyip, yolu
geçmeye çalışan görüntüsü uzun süre gözümün önünden gitmeyecek, sağa sola bakıp
denize ulaşmaya çalışması... Yine de mücadeleye devam diye bitirmemiz iyi
olabilir herhalde. Son Kumsal filminden kalkarak yaptığımız bu konuşma
için çok teşekkür ederiz, bize bu bilgileri de verdiğiniz için. Son olarak ne
söylemek istersiniz?
Aydın Kudu:
Temmuz ayı içinde, İstanbul'dan çıkıp Samsun'a kadar bütün sahil boyunu dolaşıp,
Son Kumsal'ı ve benzer çevre projelerini, filmleri, kasabalarda,
köylerde, kahvelerde, her türlü yerleşim yerinde gösterip, insanları
bilinçlendirmek için bir adım atmak istiyoruz. Kimseyi bulamazsam tek başıma
yapacağım. Yeterli sayıda arkadaş bulursak iki katlı bir otobüsümüz var, onu
kullanabiliriz, kenarından perde indirip projektörle filmi gösterebiliriz, bir
sürü filmi gösterebiliriz. Çünkü Batı Karadeniz sahiline gidenler bilir, şu anda
kurtarılmayı bekleyen bir çok plaj var orada, maalesef onlar da gidecek birşey
yapmazsak. Biz 1 sene sonra yeni bir film yapmak zorunda kalmak istemiyorsak bu
yıl son yıl, 2 yıl sonra şansımız yok.
Ömer Madra:
Açık Radyo'dan da bizi ararlarsa size ulaşmalarını söyleriz, çok teşekkür
ederim.
Aydın Kudu:
Ben teşekkür ederim bu fırsatı verdiğiniz için.
(Kaynak: Karadeniz Sahillerini Koruma Platformu)
Lazuri.Com - 20.07.2008 |