Muhsin Kızılkaya
"Unsur" olmak! (20.10.2004)
Lozan Anlaşması'nın 39'ncu maddesi şöyle:
"Herhangi bir Türk yurttaşının gerek özel ya
da ticari ilişkilerinde, gerekse din, basın ya da her
türlü yayın konusunda ve gerek toplantılarda herhangi
bir dili serbestçe kullanmasına karşı hiçbir sınır
konulmayacaktır."
Durum böyleyse eğer, şimdiye kadar Kürtçe neden yasaklandı?
Lozan Anlaşması'nın Kürtlere tanıdığı
bir hak, göz göre göre neden ellerinden alındı? 80 yıl
boyunca varlıkları neden inkar edildi?
Efendim hikaye uzundur. Birçok kitapta var ayrıntısı,
özeti şu şekilde: Lozan Anlaşması görüşmelerine
Dışişleri Bakanı sıfatıyla katılan
İsmet İnönü'nün heyetinde maksat adet yerini bulsun kabilinden
değil de, yedi düveli ikna etmek için Diyarbakır mebusu
Zülfü Tigrel Bey adında bir de Kürt temsilci vardır. (Bu
temsilci, Lozan'a varır varmaz nedense hastalanır ve tüm
görüşmeler boyunca otelden çıkamaz.) Bütün oturumlarda
İsmet İnönü, yabancı delegeler her "Kürtler
de..." diye söze başladıklarında, sözlerini
keser ve buraya Türkleri ve Kürtleri temsilen geldiğini söyler.
İsmet Paşa Lozan'da, Türklerle Kürtlerin "yek vücut"
olduğunu belirtir ve bütün tezlerini "Biz Türkler ve Kürtler..."
sözüne dayandırır. Aslında bu sözün arkasında
yatan koca bir "Musul hesabı" vardır. Çünkü
görüşmelerin gündemine gelen Musul sorunu, aslında Kürt
sorununun ta kendisidir. İsmet Paşa Lozan'da Kürtleri
"gayrimüslüm" azınlıklardan ayırır
ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Türklerle Kürtlerin ortak eseri olduğunun
altını çizer.
Durum böyleyse, yani Türkiye Cumhuriyeti Türklerle Kürtlerin ortak
eseriyse, Lozan'da "Biz Türklerle Kürtler"'i tek bir heyet
temsil ettiyse, yani bu anlaşmaya göre Türklerin sahip olduğu
bütün haklara Kürtler de sahipse, o vakit Kürtler hiçbir baskı
altında kalmadan şimdiye kadar, anlaşmanın 39'uncu
maddesine göre, kendi dillerinden istedikleri gibi gazete çıkarabilmeli,
televizyon istasyonu kurabilmeli (ticari bir faaliyettir çünkü),
Kürtçe toplantı düzenleyebilmeli, dillerini geliştirebilmeliydiler.
Bütün bunları yaptılar diye onlara baskı uygulamak,
kitaplarını toplatmak, gazetelerini, dergilerini, şarkılarını,
türkülerini yasaklamak alenen Lozan Anlaşması'nı
ihlal etmek demektir.
Şimdiye kadar, Lozan Anlaşması'na göre, "gayrimüslüm"
azınlıkların sahip oldukları kültürel haklara
sahip olmak istediklerini söyleyen Kürtlere, şimdi, "Hayır,
siz azınlık değilsiniz, siz de Türkler gibi, bu Cumhuriyet'in
asli kurucu unsurusunuz" deniyor. Kürtler de bu "asli
kurucu unsur" lafının üstüne balıklama atlıyor.
Oysa bilmedikleri bir şey vardı, Kürtler "asli kurucu
unsur" falan değil, 80 yıl boyunca sadece birer "unsur"dan
ibaretti.
80 yıl boyunca bu "unsur" olma yüzünde çok kan döküldü,
çok acılar çekildi. Dökülen onca kandan, yaşanan onca
acıdan sonra şimdi birtakım Kürtler de kalkmış,
Lozan Anlaşmasının 39'uncu maddesinin kendilerine
tanıdığı hakları hatırlatacaklarına,
Lozan'da İsmet İnönü'nün "Biz Türklerle Kürtler..."
sözünden yola çıkılarak geliştirilen "asli kurucu
unsur" lafını sarılıyor, bu laftan bir
çözüm yolu geliştirmeye çalışıyorlar.
Ben Kürdüm; kişisel olarak, ne "unsur" ne de "kurucu"
olmak istiyorum.
"Asli unsur" oldukları zaman, kendi içindeki "ötekilere"
(Kürtlerin Nasturi ve Yezidilere yaptıklarını hatırlayalım)
davranışları konusunda "Türk kardeşlerinden"
(Ermeni tehcirini, Varlık Vergisini, 6-7 Eylülü hatırlayalım)
hiç de geri kalmayan Kürtlerin, bugün kalkıp "biz de asli
kurucu unsuruz, dolayısıyla Cumhuriyetin nimetlerini paylaşalım"
demeleri, "asli olmayan öteki unsurları" (Ermeni,
Rum, Çerkez, Süryani, Arnavut) dışlama mantığına
götürür onları. Oysa asıl söylenmesi gereken, devlet son
Türk devleti değildir, bütün yurttaşların ortak devletidir,
dolayısıyla yurttaşlar arasında "asli"
ve "asli olmayan" diye bir ayrım yapılamaz,
bizi birbirimize bağlayan biricik bağ ise Türkiyelilik
bağıdır, çoğunluğun konuştuğu
dil yurttaşların ortak dildir, ama herkes kendi anadilinde
eğitim yapmak, onu geliştirmek, yazmak ve yaymak hakkına
sahip olmalıdır.
Bitirirken hatırlatayım:
Sol olsun Kürt olsun, bütün illegal örgütlerin literatüründe "unsur"
olmak, dışlanmak demektir. Biri "unsur" olarak
nitelendirilmeye görsün, akıbeti hemen meçhule karışır.
Kaynak: www.birgun.net»»