Uyari: Bu sayfada Lazca sözcükler için "Alboni Font"(yazı karakteri) kullanılmıştır.
"Windows \ Fonts" dizininde Alboni Font olmayanlar karakterleri yanlış görecektir. Bunun olmaması için
Windows\Fonts dizinine
[Alboni Font'u buradan yükleyebilirsiniz].
Ayrıntılı bilgi için Lazuri Font ya da LazuriPC sayfamızı okuyunuz. |
DİLSEVER DÜNYA YARATABİLMEK
Benim doğduğum yerlerde, çocuk doğduğunda çok sevilir. O'na “en na gogağarare” denir. Bazen de, “tisyaskani vidare” veya “gurepeşi çona” denir. Yürekten sevilir çocuklar. Ama benim oralarda, çocuklar varsa yaşıtları ile büyür, yoksa yalnız büyümek zorundadırlar. Çünkü, kendisini o kadar çok seven büyüklerini, yaşam kavgası uğruna, “toprak ana” alıkoymaktadır. Onun için çocuklar; büyüklerinden aşırı sevgi yüklü, birer kutsal deyimi andıran, yürekten kopup söylenen cümlelerden başka söz duymazlar. Ondandır, bizim ora insanının anadilinin gelişmemiş ama çok değerli, yürek dili, sevgi dili oluşu.
Sonra benim ora insanı okula gider. Şimdilerde değil elbet; ama benim yaşıtlarımın çoğu okulda konuşulan dili ilk defa duymuştur. “Anadil” ini konuşması yasaklanmıştır. Amaç yeni öğreneceği dili iyi öğrensin, büyüdüğünde iyi bir iş sahibi olsun. Sonuçta herkes öğrenir yeni duydukları bu dili. Artık, “kurban olayım” denir, “candan doyasıya seveyim” denir, “kalbimin ışığı, aşkım” denir.
Benim ora insanı, hele benim yaşıtımsa, mutlaka bir şekilde dini eğitim de almıştır. Yine başka bir dil ve ibadet, inançla tanışır. Bu dili pek geliştiremez. Çünkü bu dilin öğreticileri hocalar, okur ama yazamaz. Onun için eğittikleri insanları, kendileri gibi sadece okur yaparlar. Okur-yazar yapamazlar.
Derken zaman hızla akıp gitmektedir. Orta dereceli okullarda (tabii ki benim zamanımda) yabancı dil öğrenme mecburiyeti gelir. İyi bir iş sahibi olmanın tek yolu başta İngilizce ve Batı dillerini öğrenmekten geçmeye başlar. Medeniyet bunu emretmektedir. Yine üzülerek belirteyim ki, yüz kişiden bir kişi bu yabancı dili ya öğrenir ya da öğrenemez. Bütün çabalara ve toplumun yaptığı onca masraflara rağmen büyük bir başarısızlık olur.
Evet, bütün bu başarısızlığın altında, ilk öğrenilen dilin iyi öğrenilememesi, kuralları ve yeterli kelime hazinesi ile kavratılamaması yatmaktadır. Bu durumu tanımlamaya uygun düşen bir söz düşüyor aklıma; “ne kadar ekmek, o kadar köfte” . Birkaç kelimeyle bundan daha iyi izah edilemez kanımca.
Dil konusunda hep söylenir, ikinci dil öğrenilirken, beyinde bilinen birinci dilin kelime karşılıkları kolayca belleğe yerleşir. Yeni dilin değişik olan kuralları da yine çok zorlanmadan insana mal olur. “Her dil bir insan” evet ama, yarım dil de yarım insan. Yarım insan da bir işe yaramaz ki… Bu yüzden dili layığı ile öğrenmek gerekmektedir.
Anadili öğrenme hakkı bunun için önemlidir. Bizim buralarda bu hakkı politize ettiler. Anadil hakkı denildiği zaman başka bir şey anlaşılıyor. Sanki herkes de böyle anlaşılmasından pek memnun. Ama dillere yazık ediyoruz. Hele “anadil” e, o ilk duyulan, güzel dile yazık ediyoruz. “Dilsever bir dünya” yaratmak zorundayız. Dil bir araçtır. İyi kullanırsanız iyi işlev görür. İnsanlara güzel konuşmayı ve sevmeyi öğretmeliyiz. Başka çaremiz yok. En baştan başlamalı ve insanlarımıza konuşabildiği kadar dili konuşturmalıyız.
“Dilsever bir dünya yaratabiliriz” diye düşünüyorum. “Dilsever bir dünya” da savaşa değil, barışa ihtiyaç vardır. Mutlu dünya bu olacaktır.
“Medisineri goxtit, vorsi gurite…”
Muhammet Tunçsan / 21.02.2007
Untitled Document
|