Uyari: Bu sayfada Lazca sözcükler için "Alboni Font"(yazı karakteri) kullanılmıştır.
"Windows \ Fonts" dizininde Alboni Font olmayanlar karakterleri yanlış görecektir. Bunun olmaması için
Windows\Fonts dizinine
[Alboni Font'u buradan yükleyebilirsiniz].
Ayrıntılı bilgi için Lazuri Font ya da LazuriPC sayfamızı okuyunuz. |
Eleştiri mi Haset mi?
Eleştirmenimiz der ki, "Paponi'de gördüğüm yanlışlara inanasım gelmedi. Bir an yanlış bir kitap okuduğumu düşündüm." Aslında bu cümle eleştiri yapanın üzüm yemekten çok bağcı dövme merakında olduğunu, sözüm ona vurucu cümlelerle en başından okuyucuyu manipüle etme niyeti taşıdığını apaçık göstermektedir. Çünkü ortada gözlerine inanamayacak boyutlarda maddi bir hata yoktur. Sadece ve sadece eleştiri merakını tatmine çalışan, emeklilik günlerine meşguliyet arayan Sayın Aksoylu'nun yetersiz bilgilerle ne hallere düşebileceğini gösteren çarpıcı bir cümledir. Bu bir bakıma da yarı aydın tavrıdır. Ne demişler; Yarı hoca dinden, yarı doktor candan eder!
Laz Yemekleri ve Yemek Kültürü kitabını yayımlayalı epey oldu. Bu süreçte çok olumlu eleştiriler aldım. Çalışma sadece Lazlar tarafından değil aynı zamanda yemek kültürü konusuyla ilgilenen çevrelerce beğeniyle karşılandı. Yorumlar bu çalışmanın bir boşluğu doldurduğu yönünde oldu hep.
Derken Kamil Aksoylu'dan bir mail aldım. Sayın Aksoylu kitabı eleştireceğini yazıyor, eleştiriyi yayımlamadan evvel de benimle paylaşmak istediğini söylüyordu. Benimle iletişim kuramadığından yakınsa da kendisiyle iletişim sağlanmışken, hem de oldukça uzun ve çok sayıda karşılıklı e-postalar gidip gelmişken, ne hikmetse her fırsatta eleştirileri olduğunu yineleyen zat-ı muhterem eleştirilerini e-posta yoluyla bana göndermeyi uygun görmüyor.
Sayın Aksoylu'nun eleştirisinin amacı aslında çok başka. Ben yine de bunun gerçekten bir eleştiri olduğunu kabul ederek en azından üçüncü şahısları aydınlatmak adına yazmayı gerekli gördüm.
Eleştirmenimiz der ki, "Paponi'de gördüğüm yanlışlara inanasım gelmedi. Bir an yanlış bir kitap okuduğumu düşündüm." Aslında bu cümle eleştiri yapanın üzüm yemekten çok bağcı dövme merakında olduğunu, sözüm ona vurucu cümlelerle en başından okuyucuyu manipüle etme niyeti taşıdığını apaçık göstermektedir. Çünkü ortada gözlerine inanamayacak boyutlarda maddi bir hata yoktur. Sadece ve sadece eleştiri merakını tatmine çalışan, emeklilik günlerine meşguliyet arayan Sayın Aksoylu'nun yetersiz bilgilerle ne hallere düşebileceğini gösteren çarpıcı bir cümledir. Bu bir bakıma da yarı aydın tavrıdır. Ne demişler; Yarı hoca dinden, yarı doktor candan eder! Şimdi Sayın Aksoylu'nun takıldığı konulara açıklık getirmekte fayda var.
Oşüomale yiyecek anlamına gelen bir sözcüktür. Ancak bu çalışmada daha geniş anlamda "yemek / sofra" anlamında kullanılmıştır. Bu kelimenin anlamını "oşüomale xaçka" kavramı ile birlikte düşünmek gerekir. Yani "yemek kültürü" ya da "sofra kültürü". Bu bir tercihtir. Çünkü Sayın Aksoylu'nun olması gerektiğini düşündüğü "cari / gyari" kelimesi Lazcanın batı diyalektlerinde "yemek" anlamından çok "ekmek" anlamında kullanılmaktadır. Kaldı ki cari / gyari kitabın içinde Türkçede bilindiği gibi belli tür yemekler için ayrı bir bölüm olarak düşünülmüştür.
Bu konuya bağlantılı İngilizceden örnek vermek istiyorum. Bu örnek eleştirici için de öğretici olacaktır:
İngilizce "meal" sözcüğü Türkçede alışık olduğumuz "yemek" anlamına gelir. Oysa bu dilde yemek kültürü derken "meal culture" denmez, "dinning culture" denilir. Yani her şeyi ile sofra kültürü.
Hep düşülen bir hatadır diller arasında birebir çeviri yapmaya kalkmak. Kitabın adında kullanılan "oşüomale xaçka", Türkçedeki "yemek kültürü", İngilizcedeki "dining culture" gibi her dilde aynı şekilde tamlama yapılamayacağının bir göstergesidir. O halde İngilizcedeki "dining" de Türkçe karşılık olarak "yemek" değildir. O zaman o da hatalıdır(?) Lazcada "cari" kelimesi hem ekmek hem de yemek anlamında kullanılırken bir yemek kategorisi olan "ekmekler" ile birlikte anlam kargaşası yaratabileceğinden "yiyecek" anlamına gelen ve daha geniş anlamı olan "oşüomale" tarafımdan tercih edilmiştir.
Gene Sayın Aksoylu'nun takıldığı "xaçka" sözcüğüne bakalım. Gerçekten de "xaçka" bir şeyi ekmek anlamına gelen "oxaçku / oxaşüu" kelimesinden kültür anlamında türetilmiştir. Bu sözcüğü türeten kişi de Mehmedali Beşli'dir. Yalnız, Sayın Aksoylu'nun iddia ettiği gibi uydurma değil türetmedir. Yani bir başka kelimeden yola çıkılarak türetilmiştir. Uydurma olabilmesi için başka bir sözcüğü referans almadan kafadan sallamak gerekirdi. Ayrıca kültür kelimesi, Latince'deki "cultura" veya "colere" fiilinden türetilmiş, Klasik Latincede bu fiil "bakmak" veya "yetiştirmek" anlamına gelmektedir. Tarımsal anlamda ekip biçmek, toprağı işlemek ve ürün yetiştirmek anlamındadır.
Demek ki Kamil Aksoylu'nun yarım yamalak bilgileriyle iddia ettiği gibi sadece Türkçedeki anlamı baz alınmamıştır. Ya da Türkçedeki ekin kelimesi de aynı mantıkla türetilmiştir. Lazcadaki xaçka sözcüğüne Sayın Aksoylu'nun uydurma demesindeki amaç olsa olsa eleştirme güdülerini tatmin için bahane arama olabilir, o kadar. Bu gayretle devam ederse bu konuda kariyer dahi yapabilir.
Yine "xaçka / ekin ekmek"le ilgili Sayın Aksoylu'nun ne dediğine bir bakalım:
"Örneğin çay ekerken, mısır ekerken, fasulye ekerken, lahana ekerken aynı terimler kullanılmaz."
Aslında Sayın Aksoylu'ya ait bu cümleleri okurken üzülmüyor değilim. Şahsen de tanıdığım, Laz kültürü konusunda yazılar yazan, eleştiriler getiren bir muhteremin eksik bilgiyle ahkâm kesmesi Laz kültürü adına da bir kayıptır. Sayın Aksoulu "oxaçku / oxaşüu" yani "ekin ekme" sözcüğüyle ilgili doğruları mı söylüyor, bakalım:
Çay ekiyorum: nçai pxaçkum
Mısır ekiyorum: lazuûi pxaçkum
Fasulye ekiyorum: lobya pxaçkum
Lahana ekiyorum: lu / luqu pxaçkum
Yukarıdaki örneklere bakarak Kamil Aksoylu'nun ekin ekmek ile fide ya da fidan dikmek (orgu / dorgu) sözcükleri arasındaki ayrıma henüz varmadığını ya da Lazca bilgisinin bu ayrımı yapabilecek düzeyde olmadığını söyleyebiliriz.
Bakın eleştirmenimiz neler diyor: "Bu kelimeyi (xaçka) uyduranlar Lazcanın diyalektlerini bilmiyorlardı kesin."
Orası kesin mi bilinmez ama Sayın Aksoylu'nun kendi köyü haricindeki Lazca diyalektlerden bihaber olduğu daha bir kesin.
Sayın Aksoylu artık anlamıştır "xaçka" ve "oşüomale" sözcüklerinin neden tercih edildiğini!
Gel gelelim "Lazuri" sözcüğüne…
Doğrudur, Lazuri kelimesi Sayın Aksoylu'nun da ifade ettiği gibi Lazca demektir, Laz anlamına gelmez. Ancak bu bilgi doğru olmakla birlikte eksiktir. Çünkü aynı zamanda "Lazlara özgü" anlamına da gelir (Bkz. Büyük Lazca Sözlük).
Lazca konusunda güvenilir bilgiye sahip olmadığı anlaşılan Sayın Aksoylu burada da hataya düşmüştür. Çünkü kitabın Türkçe adına bakarak birebir çeviri yapmış ve Lazca adının da Türkçesinin çevirisi olacağı yanılgısına düşmüştür. Zira kitaba konu olan yemekleri sadece Laz yemekleri olarak kabul etmek abesle iştigal olurdu. Çünkü farklı isimler altında bu yemeklerin pek çoğu komşu halklar tarafından da pişirilmekte, onların sofra kültüründe de yer almaktadır. Ama aynı zamanda "Lazlara özgü" yemekler olduğunu söylemek yanlış değildir. Öyle ise kelimesi kelimesine Lazcadan çeviri yaparsak "Lazuri oşüomale xaçka" demiş olmakla bir hataya düşmüş olmuyoruz.
Lazuri kelimesinin "Lazca" anlamına geldiği gibi harikulade bir buluşa imza atan Sayın Aksoylu, sanırım daha önce yayımlanmış Laz masallarıyla ilgili iki adet kitabı görmemiş, bu vahim hatayı(!) Laz yemek kültürü kitabı çıktıktan sonra görmüş olmalı. Dikkat edilirse Lazuri Ôaramitepe / Laz Masalları adını taşıyan iki kitap vardır. Her ikisinde de Türkçe isimlerde Laz Masalları yazıyor iken Lazca isimleri Lazuri olarak yazılmıştır. Keşke Sayın Aksoylu engin bilgilerini evvelden yaysaydı da bizler de bu hatayı(!) yapmaz olsaydık.
Lazuri kelimesi Sayın Aksoylu'nun söylediğinin aksine sadece Laz diliyle ilgili değildir. Belki kendi köylerinde sadece bu anlamda kullanılıyordur ancak Lazcanın daha geniş bir alanda konuşulduğunu unutmamak gerekir. Kuyunun dibindeki kurbağa gökyüzünü kuyunun ağzı kadar sanır.
Kitabın üçüncü sayfasının başındaki "Carepe-muşi şeni ôanda na-isinapamûu nandidi-şüimi" nin düzelti sırasında hataen değiştirildiği ve baskıdan önce gözden kaçtığı ancak kitap basıldıktan sonra fark edilmiş ve sehven yapılan bu yanlışlık 2. ve sonraki basımlarda "na-isinapinerûu" olarak düzeltilmiştir. Bu maddi hatayı fark etmek Amerika'nın yeniden keşfedilmesi değildir.
"Dedelerin ve ninelerin anlatıları masaldır, bilimsel çalışmalara kaynak olamaz, bilimsel çalışmalara referans gösterilemez." diyor ve Sayın Aksoylu burada da fena halde çuvallıyor. Sadece sözlü tarih denen bilimsel bir disiplinin varlığından kendisini haberdar edelim. Belki bazı konularda bu kadar iddialı olmaz. Dedeler, nineler masal da anlatır, mitoloji de. Ama bilgi almasını becerirseniz tanıklıklarını da anlatır ve siz bunu başka kaynaklardan doğrulayarak bir sonuca varabilirsiniz.
Sn. Aksoylu'nun dedeler, nineler üzerine söylediği vahim bir hatadır. Aksoylu'nun bu hezeyanı modası geçmiş aydınlanmacı zihniyetin dışavurumundan başka bir şey değildir. Aynı zamanda dedelere, ninelere ve onların taşıdığı kültüre saygısızlıktır. Zira bugün Laz dili ve kültürünün ortaya çıkarılabilmesi, derlenebilmesi, yazılı hale getirilebilmesi için elimizdeki yegâne kaynak dedeler, nineler ve o kültürün içinde yetişmiş insanlardır. Yoksa hiç kimse nükleer fiziğin kurallarını dedelerden öğrenmeye çalışmıyor…
Sn. Aksoylu kitabın arka kapağını okuyunca küçük dilini yutacak olmuş… Laz kültürünü ve Laz mutfağını hiç bilmediğini anlamış… Ve bir faciadan bahsediyor. Eleştirmenin üzümle ilgisi yok, illa da bağcıyı dövecek ama nafile… Şüphesiz Paponi mükemmel değildir, hatalar da vardır. Bu ilk olmanın zorluğu, sıkıntısıdır. Bunun için Sn. Aksoylu'nun dilini yutmasına, bir faciayla karşı karşıya olduğu şeklinde paranoya yaşamasına gerek yoktur. Bilen vardır ve o bilen Paponi adıyla yeryüzünde ve Laz tarihinde ilk kez bu alanda başarılı bir çalışmaya imza atmıştır. Bu sevindiricidir, böyle haller insana dil yutturmaz…
Abartı ve çarpıtmalarıyla ciddi bir megalomani yaşadığı anlaşılan Sn. Aksoylu'nun yakın gelecekte dil yutturmayacak, faciaya sebebiyet vermeyecek cinsten bir ürün vereceğini beklemek artık hakkımız.
Sn. Aksoylu'nun diğer eleştirilerini(?) de kısaca açıklamaya çalışayım.
Laz kadınlarının gündelik yaşamlarını anlatan bölüm, 83 yaşındaki Dutxe / Xaliüana'dan çok sevgili bir "Bena" dan aktarılmıştır. Ama Aksoylu'ya göre büyük ninemizin söyledikleri yalan! Sadece ve sadece doğruları bilen tek kendisidir. Kamil Aksoylu dili ve kültürünü her yönüyle çözmüş, bütün doğruları cebine doldurmuş, hepimize dağıtıyor. Lazların böylesine derin bir bilgi kaynağına sahip olması gerçekten sevindirici. Eleştirmenimiz bütün Lazları yakinen biliyor, her bir şeye tanıklığı var. Demek ki bundan böyle alan araştırması yapmaya gerek yok. Sn. Aksoylu'ya sorun bütün doğruları size söylesin!
Sn. Aksoylu "Lazcası olan kelimelerin neden Türkçe'den çarpıtılmalarını kullanalım ki?" demiş. 320 sayfalık bir eserde bulduğu, kendince Lazcasının kullanılmamış olmasını sorun ettiği, 2 kelime ile sinekten yağ çıkarmaya çalışmıştır. Tek yapmak istediği büyük emeklerle hazırlanmış bu çalışmaya, hata bulmak için belki de yazarı ve düzeltmeninden sonra kitabı kelime kelime okuyan tek kişi olarak, kara çalmaktır. Sonuçta kedi ulaşamadığı ciğere mundar diyecektir.
Yine eleştirmenimiz kitabın Lazcadan Türkçeye tercüme edildiğini sanarak devam ediyor "Her yemeğin sonunda "Mu iûunan" (ne derler?) diye bir bölüm var. Türkçe karşılığıysa, karşısında biraz alakasız duran "Derler ki! " olarak verilmiş. Görüldüğü gibi bunlar iki ayrı sözler. Derler ki! Yerine, Ne Derler - Ne demişler? Olabilirdi. Çünkü Lazca'sında soru işareti, Türkçesinde ünlem var. Soru olan Lazca ifade, çevirisi yapılınca ünlem halini mi alır?". Oysa kitap önce Lazca sonra Türkçe olarak ayrı ayrı yazıldı. Anlatımlara da bakılacak olursa kesinlikle tercüme olmadığı da görülecektir. Tercümenin dilin kendine has büyüsünü yok ettiğini düşünenlerden olduğum için olabildiğince tercümeden kaçınarak orijinal dilde yazmaya özen gösteririm.
Anlamları saptırmakta oldukça hünerli olduğunu gösteren Sn. Aksoylu bu kez daha önce bir yazımdan alıntı yaptığını iddia ederken bakın yine nasıl da komik duruma düşüyor: "Kitabın Yazarı Sayın Paluri Arzu Kal, neden Türkçesinin olmadığı tepkilerini şöyle yanıtlıyor: "Bu bilinçli olarak yapıldı. Kitap Lazlar için hazırlanmadı" gibi ifadeler kullanmış. (Eleştiriye yanıtlar www.lazuri.com) İyi de Sayın Paluri, Lazlar için yazmadığınız yemek kitabında yemeklerin Türkçesi yok. Lazca-Türkçe-İngilizce diye tanıtıyorsunuz yemeklerin yüzde sekseninde İngilizce yok. Peki, bu kitap nasıl anlaşılacak? Birisi peynir tavalamayı öğrenmek istiyor ve kitabı açtı… Peki, nasıl bulacak?"
Oysa ki benim yazımdan daha önce yayınlanan Sn. Ahmet Örs'ün yazısında "kitap öncelikle Lazlar için hazırlanmış" şeklinde yorum getirildiğinden, cevaben: "Paponi öncelikle Lazlar için kaleme alınmış değildir. Öncelikli amacı yok olma tehlikesindeki bir dile ve kültüre ait yemeklerin kayıt altına alınmasıdır. Sonrasında ulaşacağı kitle için bir öncelik düşünülmemiştir ki bu sebeple üç dilde yayına hazırlanmıştır. Gelecekte farklı dillerde de yayınlanması düşünülmektedir." Bu paragraftan cımbızla cümle çıkarıp sunmak sadece art niyetten başka ne olabilir!
Ben kitabımda "peynir tavalama" diye bir yemek tarifi vermedim. Benim anlattığım yemek "Üvali Ûağaneri" dir. Tavalama yapmak isteyen kişi, kategori olarak tavalamalar başlığı Türkçe olarak da mevcut olduğuna göre, o kısmı açacak ve eğer denemek istiyorsa seçtiği bir yemeği deneyecektir. Bukadar basit.
Kitaptaki teknik hataları bile bilimsel olduğunu iddia ettiği eleştiri(?) metnine sokan birini muhatap almam ne derece beklenebilir. Kitapta Lazuri font kullanılmasına önem verilmiştir. Hatta bu kitapta kullanılmak için ve daha sonra basılması muhtemel kitaplar da düşünülerek aylarca emek verilerek fontlar hazırlanmıştır. Sn. Aksoylu'nun ve yöneticisi olduğu internet sitesinin Lazuri fontu kullanma konusundaki hassasiyetleri(!) zaten ortadadır. Lazuri font kullanarak renkli ve fotoğraflı bir kitap mizanpajı teknik güçlükler çıkarmış ve kitap profesyonel basım programlarında değil word'de hazırlanmak zorunda kalınmıştır. Bu da pek çok teknik sorun yaratmış ve daha önce tekrar tekrar kontrol edildiği halde başka bir sorunu hallederken sayfa numaralarının bozulmasına engel olunamamış ve gözden kaçırılmıştır. Kitabın ilk baskısındaki sayfa numaralarındaki hatalar devam eden baskılarında düzeltilmiştir. Bu sadece bir maddi hatadır. Ama Sn. Aksoylu yine bir hata bulma çılgınlığıyla bunun da üzerine atlamıştır.
Bütün sorulara uzun uzun yanıt vermeye kalkarsam bir kitap daha yazmam gerekecek korkarım. Ama kısa yanıtlar vererek Sn. Aksoylu'nun gerçek niyetini gözler önüne sermek ve kasıtlı olarak kafası karıştırılan okuyucuyu bilgilendirmek de gerekiyor.
1. Yörede mantar özellikle "oâe" denilen ağaç mantarı çok yaygın ve geleneksel bir yemek malzemesidir. Geçmişte kuru pirinç tarımı yapılan bir kültürde pirinç pilavını yadırgamak hangi mantığa dayandırılabilir? Yörede tavuk da mı yetiştirilmiyor, fasulye de mi, yoksa domates de mi?
2. "Patlicani do pirinzi oüobğeri" ve "lobya do pirinzi oüobğeri" gibi yemek isimlerini zaten kendisinin beğenisine sunmadım. Bu isimler yüzyıllardır kullanıla geldiği gibi tarafımdan bir değişiklik yapılmadan aynen aktarılmıştır. Anneme bu yemekleri öğrettiği için anneanneme eleştirilerini iletsin derdim ama kendisi seneler önce aramızdan ayrılmıştır.
3. Laz mutfağında aynı isimde birkaç yemek vardır. Bu da çok net görüleceği gibi aynı yemeğin tatlı ve tuzlu versiyonlarıdır.
4. ve 5. Yemeklerin yaz yemeği, kış yemeği gibi sınıflandırılması konusunda kendisine e-posta yoluyla yaptığım uyarıyı burada gözden kaçırmış görünüyor. Hiçbir yemek için kışın ya da yazın yapılmaz denemez. Sn. Aksoylu yöneticisi olduğu internet sitesinde verdiği bir tarifte "lu ncaxeyi asla yazın pişirilmez ve asla elle yenmez" diyor. Oysa benim köyümde hatta evimde yazın da pişiyor ve kesinlikle ve hatta özellikle de elle yeniyor. Demek ki köyümü ve orada yaşayanları ve kültürlerini komple yok sayıyor. Ben kitapta verdiğim bilgilerde "asla" gibi kesin ifadeler kullanmaktan özellikle kaçındım. Çünkü bir tek mahallede bile yapılan şey yok sayılamaz. Kitaptaki lu ncaxeri tarifinde domates, patates ve fasulye yoktur. Sadece "derler ki!" bölümünde tavsiye niteliğinde lezzet katması için önerilmiştir. Sanırım Sn. Aksoylu'nun köyünde domates yetişmiyor. Bu konuya fena takılmış.
6. Xişii kaymaktan yapıldığından tatlı kategorisine konmuştur. Sn. Aksoylu bu kategorize şeklini beğenmeyebilir. Kendisi yazacağı kitapta buna dikkat eder artık!
7. Yaklaşık 20 yıldır yemek yapan biri olarak insanların en çok zorlandıkları tariflerin, ölçüleri gram usulü verilenler olduğunu bildiğimden özellikle kaşık ve bardak üzerinden ölçü vermeye çalıştım. Benim için önemli olan tariflerin denenebilir olmasıydı. Herkesin evinde hassas mutfak tartıları olmayabilir. "Minci" yi de "üvali" yi de bardağa koydum bir sorun yaşamadım. Sadece benim becerimle ilgili bir kolaylık olduğunu da sanmıyorum.
8. Kapça Makvali Moûaxeri yemeğinde ki bir çeşit omlet denebilir, 4 adet yumurtaya 10 adet hamsi kararında bir ölçüdür. Buradaki asıl malzeme "yumurta" olup hamsi sadece çeşni katmaktadır. Diğer sözü edilen yemek Makvaloni Kapça'da ise ana malzeme "hamsidir" ve yumurtaya sadece batırılmaktadır. Bu sebeple de ölçü bir kilogram olarak verilmiştir. Bunda gayriciddi bir durum yoktur.
9. Bakınız yanıt:3
10. Şekerleme gibi yiyecekler sadece düğünlerde yapılır ve 3-5 kişilik yapılmaz diye birilerinin denemek isteyeceği Sn. Aksoylu'nun aklına gelmiyor sanırım. Kitabın başlangıcındaki Laz Yemek Kültürü bölümünde şekerleme, kyume ve benzeri yiyeceklerin hangi zamanlarda yapıldığı anlatılmaktadır. Tariflerinin yapılış zamanlarındakinden daha küçük ölçülerde (örn: şekerleme için bir tepsi) verilmesinin sebebi insanların bu ölçülerle deneyebilecek olmalarından kaynaklıdır.
11. Bakınız yanıt: 1
12. Sn. Aksoylu Laz yemekleri konusunda kendisini üstat sanırken nasıl olmuş da Lazların sütlaca şeker koymadıklarını gözden kaçırmış. Yoksa bilmiyor mu? Tabii ki sütlaç tatlı değildir(Lazlarda). Bu sebeple de pirinçten yapılan yemekler kategorisindedir.
13. Gresta ya da tepside pişen her şey ekmek değildir.
14. Çok üzgünüm Sn. Aksoylu'nun önerisini kabul edemeyeceğim. Çünkü neyse ki Lazca bilgim o kadar yerinde. Önerdiği "üoûeri" "katlanmış", "üoreri" "sarılmış" demektir. Biz lahanaları katlamıyor sarıyoruz. Bu diyalektimizde de aynen bu şekilde ifade edilmektedir.
15. Yemeklerin hangi yöreden derlendiği zaten kitapta belirtilmiştir. Ama Sn. Aksoylu gerçekleri saptırmak konusunda dur durak bilmediğinden kitapta asla bulunmayan "yayla çorbası, pirinç çorbası, mantar çorbası" gibi kendi uydurmalarını yazısına ekleyerek haklı çıkma sevdasındadır.
Ayrıca Paponi'nin Lazca düzeltisinin ilk Lazca / Türkçe Sözlük, Lazca Gramer ve Büyük Lazca Sözlük yazarlarından Sayın İsmail Bucaklişi ve yine Büyük Lazca Sözlük yazarlarından Sayın İrfan Aleksiva tarafından yapıldığını belirterek kendilerine bir kez daha teşekkür ederim.
Son olarak kitabın en azından belli bölümlerinin İngilizcesinin de olması yayıncım Sn. Özcan Sapan'ın önerisidir. Kendisine bu konuda bizi aydınlattığı ve doğru yönlendirdiği için bir kez daha teşekkür ediyorum. Çünkü Paponi sadece Lazlar için kaleme alınmadığı gibi sadece Türkçe bilenler için de kaleme alınmamıştır. Yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan bir dil ve kültüre ait bu eser aynı zamanda kültürü kayıt altına alma görevi üstlenmiştir. Bu bakımdan da geleceğe mümkün olduğu kadar fazla dilde bırakılması önem kazanmaktadır.
Ayrıca kitap ile ilgilenen ve kendisiyle Laz yemek kültürü ve Paponi üzerine röportaj yaptığım ve henüz çalışmasını tamamlamamış bir Amerikalı yazar Amerika'daki bir dergi için yazı ve röportaj hazırlamaktadır. Bu anlamda da kitabın İngilizcesinin bulunmasının önemi ortadadır. Ama Sayın Aksoylu ve eleştiri olduğu iddia edilen yazının altına takma adlarıyla yorum yazan bazı şahsiyetler(?) bunu idrak edebilecek vizyona ve bakış açısına sahip değillerse onlar adına üzüntü duyuyorum.
Önerilerini, eleştirilerini, iyi dileklerini ve sorularını ulaştıran herkese bir kez daha teşekkür ederim.
Saygılarımla…
Paluri Arzu Kal
Lazuri.com / 02.07.2007
|