FORUM KONUK DEFTERI MOVIE FLASH KLIPLER Lazca Dil Kursu Genç yetenekler umut veriyor / Paluri Arzu Kal / Lazuri.Com
 

  Uyari: Bu sayfada Lazca sözcükler için "Alboni Font"(yazı karakteri) kullanılmıştır. "Windows \ Fonts" dizininde Alboni Font olmayanlar karakterleri yanlış görecektir. Bunun olmaması için Windows\Fonts dizinine [Alboni Font'u buradan yükleyebilirsiniz]. Ayrıntılı bilgi için Lazuri Font ya da LazuriPC sayfamızı okuyunuz.

Laz Müziğinin Genç Yetenekleri Umut Veriyor...
"
Oktay Üst"

Oktay Üst


Röp:Paluri Arzu Kal

Birçok konuda olduğu gibi müzikte de umudumuz gençlerde. Bu genç müzisyenlerden 1980 yılında doğan Oktay Üst Rize'ye bağlı Atina(Pazar)'ın Xunar(Aktaş) köyündendir. Çocukluğunda usta kemençeci Ahmet Güngör'den ninniler ve Lazca ezgiler dinleme ayrıcalığını yaşar. Müzikal anlamda ilk eğitimini köylüsü olan, bağlama ve ses sanatçısı Emine Özgürbüz'den alır. Çalışmaları kemençe üzerinde yoğunlaşır, çeşitli grup ve sanatçılara eşlik eder. 2002 yılında Dicle Üniversitesi Devlet Konservatuarına giren Üst, TRT'nin çeşitli radyo ve TV programlarına da katılır.

Dimorduyi Lazuri Ûrağodas(Büyüyünce Lazca Söylesin)

Müzikle ilk buluşman nasıl oldu?
İlk buluşmam çok küçük yaşlarda oldu diyebilirim. Usta kemençeci ve de Laz müziğinin mimarlarından biri diyebileceğim Ahmet GÜNGÖR'ün, başucumda sürekli Lazca ezgiler söyleyip "Dimorduyi Lazuri ûrağodas(Büyüyünce Lazca söylesin)" demesi, sanırım bugün Lazca söylerken hissettiğim duyguların temelini atmıştır. Daha sonraki dönemlerde bağlama ve ses sanatçısı Emine ÖZGÜRBÜZ'den aldığım eğitim, geçen zaman içerisinde kemençe çalıp, çeşitli sanatçılar ve gruplardaki çalışmalarımla gelişme gösterdi.

Yaptığın müziği nasıl tanımlayabilirsin?
Bu biraz birikimle ilgili… İnsan hayatta ne kadar tecrübe edinirse o kadar ayakta kalma şansı var. Yaşadığım dönem ve ortam, yani memleketim Atina(Pazar), Laz müziğini yorumlamama sebep olmuştur. Kendimi en çok yaptığım hangi aranjede buluyorum, "Zelexeşi Destani" diyebilirim. Aslında müzik ruh haliyle ilgili. O an hangi duyguda isen bu yaptığın performansa yansıyor. Genel olarak bir düşünce söylemem gerekirse, doğal sesleri kullanarak yapılan aranjeleri, bunun yanında da o eseri kim seslendirdiyse onun sesini kullanmak. Tabii bu işin en zor kısmı, büyüklerimizi ikna etmek hayli zor bir durum özellikle didalepek(yaşlı kadınlar) söz konusu olduğunda durum daha da zor. Öncelikle eserlerimizi gerçek seslerden dinletmemiz gerekiyor.

Hangi enstrümanları çalabiliyorsun? Yaptığın besteler ya da yazdığın sözler var mı?
Okuduğum okul nedeniyle birkaç enstrümanla ilgileniyorum. Genel olarak kemençe ve perküsyon(ritim) üzerinde çalışmalar yapıyorum. Okulda aldığım eğitim sırasında ise tambur ve mey üzerine çalışmalar yapıyorum. Bestelerim genelde şuan için depolanma aşamasında; yani yaptıklarımı yazıp düzenleyip bir kenarda saklıyorum. Tüketici zihniyetten dolayı sahnelerde görüyoruz ki hep aynı eserler icra ediliyor. İlerde belki bana ya da gelecek kuşaklara lazım olabileceğini düşünüyorum. Arada bir yayınladıklarım var tabi, mesela "Kazım Tolar Destanı" . Sözlerini anneannemden derlemiştim. Sürekli okudum sözlerini, belki 6 yıl diyebilirim, bir gün yine okurken o ezgi çıktı. Yani besteler ne zaman nerde çıkıyor belli olmuyor.

Derleme çalışmalarından bahsedebilir misin?
Derleme çalışmalarım önce kendi köyümde gerçekleşti, çok da güzel şeyler çıktı. Kültürümüzün yok olmaya yüz tuttuğu bu dönemde daha fazla çalışmak gerektiğini düşünüyorum. Nerden ne çıkacak belli olmuyor. Yolda yürüyorsunuz, bir ses, yaptığı gırtlak nağmeleriyle(hançerelerle), sizi büyülüyor ve her gün yanından geçerken fark etmediğiniz, sesini duyup büyülendiğiniz, sesine aşık olduğunuz biri yaşamınızda yeni bir sayfa açıyor. Şunu diyebilirim ki her tanıdığınız seste farklı bir dünya, farklı bir nağme… Özellikle ben derleme yapmaya gidiyorum diye çıkmıyorum evden. Genelde kayıt cihazlarım yanımda oluyor, olmasa bile boş bir kağıt ve kalem yardımcı oluyor bana notalarını yazmak için. Daha çok köyümde ya da başka yerlerde yaptığımız meşklerde çıkıyor ezgiler. Ben bir destan söylediğim zaman teyze ya da amca geçmişine dalıyor ve mırıldanmaya, söylemeye başlıyor. İşte bu paylaşım sayesinde ortaya çıkıyor. Özelikle gidip "Bana bir şeyler söyleyebilir misin ?" demiyorum. Bu konuda kendimi kemençe çalarak söylediğim için şanslı hissediyorum.

Herkesin mantığı "Nereye kadar giderse gideyim..."

Oktay ÜstHızla tüketmeye ayarlanmış gibi bir furya var. Sevgili Kazım Koyuncu'nun ardından onu taklit edenden tut da örnek alana birçok genç var müzikle ilgilenen, bu konuda senin tavrın nedir?
Bu durumu çok samimi görmüyorum. Bu, dünya için geçerli, sadece Laz ya da Karadeniz müziği için değil. Örneğin; New Age müziğin önemli temsilcilerinden olan Loreena McKennitt de yaşama veda etse, ölümüyle de ses getirse, onun müzikal değerlerini de kullanarak iş yapmaya çalışan birçok kişi çıkacaktır. Hatta herkes onun arkadaşı, dostu olacak, yolda yürürken selam aldığı kişi bile onun bir numaralı dostu olacaktır. Sonuçta onun bir yerlere getirdiği müzik sayesinde bir piyasa oluşacaktır ama bu onun yaptığı kalitede bir müzik olmayacaktır. Çünkü o en uç seviyeye yükseltmiştir, ancak eteğindeki kırıntıları toplayabileceklerdir. Bu yüzden tanıdığım her, Karadeniz müziği yapmaya çalışan, arkadaşa kendilerinin üretmesi gerektiğini söylüyorum, gerekirse de yardımcı olmaya çalışıyorum. Örneğin herhangi biri çıkıp "Didou Nana" yı söylesin ve "Kazım KOYUNCU için okuyalım desin" ortalık yıkılacaktır. Bu olay da kişiyi tatmin edecektir. Bu durum alışkanlık halini alıp günlerce, aylarca sürer, ta ki yeni bir olay olana kadar. Bir de herkes bilmiş olur bu dönem sırasında. Bir diğer örnekse yıllardır sen aynı şeyi yapıyorsundur, birisi çıkar "Sen niye Laz müziği yapıyorsun?" der. Sonuç olarak bir dönem Kazım Ağabeyin bıraktığı güzel yönlerden faydalanmak isteyen kişiler çıkacaktı, çıktı da. Çernobil hakkında bir şarkı 3 yıl önce yoktu da şimdi neden var? Çernobil konusunda çok mu ilgiliydiler de şimdi yaptılar? Her şey ortada aslında; insanlar da farkında, sanatçılar da, müzisyenler de… Herkesin mantığı "Nereye kadar giderse gideyim..."

Bir de yıllardır Karadeniz şivesiyle kafiyeli söz söyleyebilen ve bazen bunu katıldıkları magazin programlarında, o anda yapmalarıyla övünenler var. Ya da mini etekli kızlarla çekilen klipler. Onlar hakkındaki yorumun nedir? Yaptıklarını Laz müziği olarak tanıtmaları ya da bu konuda yeterince bilgi sahibi olmayanların Laz müziği olarak algılaması haksızlık değil mi?
Onlar hakkında yorum yapma gereği bile duymuyorum. Çünkü biz Laz kültürünün, dilinin ve müziğinin yaşaması için çaba gösteriyoruz. Onların bu kulvarda olmadıklarını herkes de çok iyi biliyor. Gelişen bu yoğun süreç sonrasında artık herkes biliyor Laz müziğinin o olmadığını. Artık kaygı duymuyorum insanların da kaygılanmasına gerek yok. Her ne kadar bu bir asimile politikası olsa da direnmeye devam edeceğiz. Köy isimlerini Türkçeleştirseler de ben ya da köyümdeki insanlar köyümüze giderken "Aktaş" arabasına değil "Xunar" arabasına biniyoruz...

Hangi dilde müzik yaparken kendini daha başarılı buluyorsun? Lazca mı? Türkçe mi?
Tabii ki Lazca söylemek beni mutlu ediyor. Her söylediğim Lazca eserin, Laz dilinin yok olmaması için bir katkı olacağı düşüncesi rahatlatıyor beni. Bu işin bir kısmı, bir de diğer kısmı var; ezgilerin gidişi, iniş çıkışları, keskinliği köyümden uzak olduğum zaman oralarda olmamı sağlıyor. Ama yörede Lazca olduğu gibi Türkçe de söylenen eserler çok. Onları da söylemekten zevk alıyorum.

Buna; Senin de parçası olduğun, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan kültürüne sahip çıkma sorumluluğu da diyebilir miyiz?
Evet, bu kültürün bir parçası olduğum için zorunlu hissediyorum ama içimdeki ezgilerin dışa çıkması bir zorunluluk değil, doğal bir duygu hali. Bütün müzisyen arkadaşlarım da bunu doğal bir olgu gibi algılayarak yorumlamaları ya da bestelemeleri durumunda gerçek ezgilerle buluşmuş olacaklardır.

Oktay ÜstDoğanın aşkın üzerinde büyülü bir etkisi var ve bu büyü şarkılara da yansıyor…
İnanılmaz yansıyor. Hani "insan her şeye aşık olur mu?" derler ya, insan her şeye aşık olabilir Lazona'da. Bazen bir suya, bazen bir ağaca ve toprağa… Bu da kişinin yaşayacağı gerçek aşkta büyük rol oynar. Farkında değil misiniz Lazlar, aşık olur, destanlar söyler, evlenir ve beraber ölümsüzlük uykusuna yatarlar.

"Ena üuçxe şüimi mo mawunen, Bere şüimi xastaneşa miyanasere uüaye, Masarifi iyasera, mo gawunen üuçxe şüimi, oöume meyaperi gisvare…"
(Neden ağrıyor ayağım, çocuğum hastaneye götürecek masraf olacak ona, ağrıma yarın sana yoğurt süreceğim…)

Çocuklar babaanne ve dedeyle büyürler genelde. Ben babaannemden dinlediğim Lazca masallar, karşılamalarla Lazcayla buluştum. Sende de öyle mi oldu?
Aynı böyle büyüdüm. Okul çıkışı "Xunar" arabasıyla köye çıkardım. Büyük babaannem kapıda beni karşılar, benim için yaptığı qurzeni loya'yı(üzüm şerbeti) hemen içirirdi, susamışımdır diye. Gece uyurken birden bir sesle uyanıp büyük babaannemim ağrıyan ayağı için söylediği destanla ağlamaya başlardım. "Ena üuçxe şüimi mo mawunen, Bere şüimi xastaneşa miyanasere uüaye, Masarifi iyasera, mo gawunen üuçxe şüimi, oöume meyaperi gisvare…"(Neden ağrıyor ayağım, çocuğum hastaneye götürecek masraf olacak ona, ağrıma yarın sana yoğurt süreceğim…)

Lazcaya karşı ilgiyi nasıl buluyorsun?
Tabii ki azımsayamayacağımız yoğun bir ilgi var. Bugün insanların, internet aleminde ya da günlük yaşantısında takma adlarını Lazca olarak kullanmaları, çocuklarına anadillerinde isimler vermeleri ya da Lazca söylerken mutlu olmaları, Lazcaya karşı olan ilginin sonuçlarıdır. 1996 yılıyla kıyaslamaya kalksak uçurumlar var. O dönemlerdeki etkinliklere, konserlere ya da panellere katılım sağlamak için harcanan çabalar ve şimdi...

Anonim eserler daha mı fazla beğeni topluyor? Böyle bir kıstas var mı?
Anonim eserler, hiçbir kaygı gütmeden içten gelerek yapıldığı için insanda bıraktığı duyguların yoğunluğu fazla oluyor. Ama günümüzde, bestelerin çoğu, parasal kaygı güdülerek eğlence sektörü için ya da insanların duygularını sömürmek için yapılmakta. Derlemeler üzerinde yapılan haksızlıklara hiç tahammül edemiyorum. Geçmişte ve günümüzde, derlenen anonim eserler üzerinde ne tür maddi kazanç sağlandığını biliyoruz çoğumuz. Anonim eserlerin, asıl hak sahibinin halk olduğunun bilinmesine rağmen, söz ve müzik hakkının sahiplenilmesinin ne kadar çirkin bir davranış olduğunu yıllardır her yerde dile getirdim ve yapılan bu haksız davranışı hep yadırgadım. Bir kere anonim eserler o halka mal olmuştur, bunun önüne kimse geçemez ve o eserleri herkesin okuma hakkı vardır, kimse kendine mal edemez. Bu haksızlığın da her zaman karşısında olmaya devam edeceğim. Önünde ne kadar durabiliriz bilmiyorum. Yapacağımız her konuşmada ya da açıklamada bu olaydan söz edersek zaman içerisinde sorun kalmayacak ve insanlar üretmeye başlayacak ve üreten toplum haline gelinecek bundan şüphem yok.

Albüm projen var mı yakın zamanda?
Çalışmalarımı ya da aldığım eğitimi kesinlikle albüm çıkarmak için yapmıyorum, şu anda buna çok da gerek duymuyorum. Benim için önemli olan Laz müziğini daha çok kişiye ve en kaliteli şekilde sunmaktır. Bunda da birincil koşul özgünlüktür. Bir albümde her şey bellidir giriş, intro, söz, ara nağme, belli yerlerde horon ve final… Bu anlayışı sevmiyorum. Kendi yaptığım aranjeleri nerdeyse haftada ya da ayda bir bile değiştiriyorum, o an ne hissedersem. Yani albüm kayıt sürecindeki duygular ve nota akışları benim yaptığım işin bir ölçütü olmamalı. Belki evde yaptığım çalışmaları ilerleyen zamanlarda bir araya toplama gibi bir durum olabilir. Şuan resmi web sitemde(www.oktayust.com) yer vermediğim çalışmalarım da var ama onları yayınlayamıyorum. Çünkü her an bir hırsız çıkabiliyor karşımıza… Bunun için de çok acele etmiyorum günü gelince olacaktır.

Farklı enstrümanları yan yana denediğin oluyor mu?
Oluyor tabii, mesela bir kayıtta tulum ve balabanı yan yana kullandım çünkü ezginin bunu istediğini düşündüm. Örneğin tambur ve kemençenin ne kadar uyumlu olduğunu tahmin edemezsiniz. Bunu ilerleyen zamanlarda yapabilirim. Enstrümanlar kardeştir, önemli olan neyi düşünerek icra ettiğindir. Tek farkları tınılarının farklı olmasıdır. Yani bu tınıları birleştirebiliyorsak, birçok kültürün bir araya geldiğinde oluşan zenginlikten faydalanmış oluruz. Önemli olan onları bir arada tutabilmektir.
Bir ses bir başka sesi doğuruyor ve bu seslerin bilinmezliği beni heyecanlandırıyor.

Müzikte doğadaki seslerden faydalandığını ve bu proje üzerinde çalıştığını biliyoruz. Biraz bundan bahseder misin?
Evet, doğadaki sesler beni çok etkiliyor. Mesela çalışırken içinde bulunduğumuz ritmik ortamı şöyle değerlendirebilirim; dedemle beraber odun keserken dedem ritimden çıkmamamı söylerdi. Hızarın bir ucunu ben diğer ucunu dedem tutardı. Küçük bir ritim bozukluğunda kesmekte zorlanır ve durmak zorunda kalırdık. Bunun gibi birçok örnek verebiliriz. Değirmendeki taşın beyninize ve ruhunuza kattığı duygu bir gün karşınıza bir ezginin içinde çıkabilir, çıkmıştır da. Yörenin engebeli oluşu yürürken aldığımız nefesin değişmesine neden olur. Örneğin bayır yukarı çıkarken uzun soluklu nefesler alırız, yani diyaframı daha iyi kullanmamıza neden olur bu. Ve birçok Lazca ezgide karşımıza çıkan, diyafram gerektiren okuma şeklidir. Doğal olarak da memleketimde yaptığım her yürüyüş beni etkiliyor ve her şeyin bir başka şey için yaratıldığını düşünüyorum. Bir ses bir başka sesi doğuruyor ve bu seslerin bilinmezliği beni heyecanlandırıyor.

Lazlarda destan yazma geleneği oldukça yaygındır. Destanlar üzerinde çalıştın mı? Bazı insanların sesi destana çok yatkındır kendi sesini destan konusunda nasıl buluyorsun? Ailede destan yazanlar ya da söyleyenler var mı?
Destanlar diyebilirim ki benim en önemli eğitim kaynağım. Her tanıdığım kişinin destan söyleme tekniği beni büyülüyor. Laz müziğinin en önemli kısmı da destanların bu kadar zengin olmasıdır. Mesela Zelexe Xala'nın okuduğu destan; kocası Halil Amca(Komonist Halil) gençliğinde bir kıza aşık olur ve kızı başka biriyle zorla evlendirirler. Kız buna dayanamaz ve dertten ölür. Halil Amca onun için bir destan yakar ve Zelexe Xala ile evlendikten sonra da söylemeye devam eder. Öyle ki Zelexe Xala bu destanı ezbere bilir ve o hisleri yaşayarak yıllarca söyler. İki yıl önce kocasının ölümüyle her gün söylemeye başlar. Bu duygunun yoğunluğunu yaşamak bir tarafa, anlamak bile insanın tüylerini diken diken ediyor. Ailemde destan söyleyen pek yok. Sadece büyük babaannem vardı, o da 13 yaşımdayken öldü. Şimdi diyorum ki keşke biraz daha onunla yaşama şansım olsaydı da ondan destanlarını öğrenebilseydim. Ama hayal meyal kulaklarımda, okuma tekniği ve düşünceleri. Zaman çok çabuk geçiyor, daha fazla çalışmamız ve de kültürümüzü ayakta tutmamız gerekiyor.

Kendini müzikal açıdan hangi noktada görüyorsun? Hedefin nedir?
Kendime herhangi bir nokta belirlemiyorum. Herhangi bir noktaya varmak, yapacak hiçbir şeyin kalmaması demektir. İçimden gelen bu, şimdi ben tutup da resim çizemem. Ben bu şekilde büyüdüm, bu şekilde eğitim aldım ve yoluma bu şekilde devam ediyorum. Ama yine de bir tarza sokmak gerekirse "serbest" diyebilirim. Yani "O an hissettiğim duygular" cümlesi, bulunduğum konumun farkında olmamı sağlıyor. Özgür ve özgün...

Lazuri.com / 18.03.2007

  Paluri Arzu Kal

    Mutfaklardan Taşan Öyküler
    Opordace Teona...
    Erdal Bayrakoglu (Söylesi)
    Gzamsinepe Süala Lazona
    Elestiri mi Haset mi?
    Yemek Kültürü Yaşayan Bir Kültürün Ölmesi Mümkün Değildir...
    Karadeniz'e Kavuşmak Eve Kavuşmaktı
    "Kanser" Kader Değil...
    Genç Yetenekler Umut Veriyor(Röp: Oktay Üst)
    Nananena Ndğa
    Kolhis Tasarımları!
    İsim hakkında yapılması gerekenler ve dilekçe örneği
    Mahkeme Kararıyla Lazca İsim
    Ve sonunda HAYDE...
    Lazuri yoxope – Lazca isimler(derleme)
    Angepe, Mutfak Eşyaları
    Nozitape-Atasözleri(derleme)
    Eski eşyalar
    Lazonada bir bayram
    Hey Gidi Karadeniz



..

HORON & TULUM
Horon ve Tulum Kursu

Lazca Kurs
Lazuri Doviguram

KAZIM KOYUNCU (DVD)
Sarkilarla Geçtim Aranizdan - Kazim Için Bir Film

KARAKUTU

   

 
Copyright © 2002-2024 Lazuri.Com | Telif Hakları saklıdır.