Resim: Nursel Aksoy |
İnsanlığın izlenebilir tarihinde
savaşsız dönemler çok az yer tutuyor; bu yüzden barış, insanlığın büyük
özlemidir.
Ne var ki, insanlık hiç bir zaman barış
içinde yaşayamadı; insanlığın tarihsel serüveni, adına ‘barış’ denilen
‘molalardan’ sonra yeniden ve yeniden başlatılan savaşlar, yıkımlar ve acılarla
sürüyor.
Bazı savaşlar kuşaklar boyunca sürer,
ama her savaş, mutlaka mola niteliğindeki bir barışla sonlanır. Bu, uygun bir
zamanda yeniden başlayacak savaşın ihtiyaç duyduğu bir barıştır. Fakat,
insanlığın ihtiyacı ve hakkı olan barış, bu değildir; kalıcı barıştır.
Ve aleni gerçek şudur; savaşları
kaçınılmaz kılan koşullar değiştirilmezse, kalıcı bir barış sağlanamaz.
Kalıcı barış ancak, insanlar arası
ilişkilerde açığa çıkan çelişkilerin savaşsız giderilebilmesine olanak tanıyan
bir toplumsal düzende gerçekleştirilebilir.
Ezeni – ezileni, sömüreni - sömürüleni, soyanı – soyulanı, aşağılayanı –
aşağılananı olan toplumlarda barış, büyük bir yalandır. Bu koşullarda gerçek bir
barıştan söz edilemez; böyle bir şeyin adı, olsa olsa, zoraki barış olur. Zoraki
barış ise, savaşın döneme uygun araçlarla ‘sessizce’ sürdürülmesi demektir
Barış mücadelesi, insanlığın en büyük ve
en zorlu mücadelesidir; çünkü, bu mücadele, savaşları kaçınılmaz kılan verili
düzenlerin tasfiye edilmesi, tarihsel düşmanlıkların ortadan kaldırılması ve
binlerce yıllık geleneklerin değiştirilmesi gibi devasa sorunların hallini
gerektiren bir mücadeledir.
Ve işin en ‘sevimsiz’ yanı, kalıcı barış
için sürdürülen mücadelede barışçıl olmayan araçları da kullanmak zorunda
kalmanızdır!..
İnsanlığın barış içinde bir arada
yaşayabileceği bir dünya isteyenler, öncelikle savaşlı dünya gerçeğini
sorgulamalı ve savaşların müsebbibini bulmalıdırlar.
Hiç kuşku yok; savaşlı dünyanın
müsebbibi, barış isteyen çoğunluğa rağmen, varlığını şiddet üretmeksizin
sürdüremeyen egemen azınlıktır.
Günümüzün egemen azınlığı, kapitalist
haydutlardır ve sınırsız kar hırsıyla gözünü karartmış bu azınlık yüzünden
insanlığın kan kaybı sürmektedir.
Uluslararası Stratejik Araştırmalar
Enstitüsü’nün son verilerine göre, dünya silah üretiminin yüzde 50’si Amerika’da
gerçekleşiyor. Amerika’yı, İngiltere ve Rusya takip ediyor. Dünya ölçeğinde
üretilen silahların yüzde 40’lık bir bölümü, yıllardır sürekli savaş hali
yaşayan Ortadoğu’ya gitmektedir. Pentagon Savunma Güvenliği İşbirliği Kurumu’nun
verilerine göre, kapitalizmin küresel krizinin birinci yılında ABD, 38.1 milyar
dolarlık bir silah satışı gerçekleştirmiştir. Ve kriz koşullarındaki bu karlı
silah satışının 2010 yılı içinde de artarak devam edeceği öngörülmektedir.
Kapitalist haydutların dizayn ettiği
dünya, İnsan dahil, yeryüzünün bütün canlılarını defalarca yok edebilecek
ölçekteki nükleer ve kimyasal silahlarla, savaş uçaklarıyla, tankıyla, topuyla
tıka basa dolu bir cephanelikten farksızdır.
Ne yazık ki, dünyanın bu halinden
herhangi bir rahatsızlık duymayan sözde ‘barış yanlıları’ için barış, her
savaşın ihtiyaç duyduğu mola niteliğindeki geçici barıştır. Bunlar, bir yandan
barış çağrıları yaparken, diğer yandan, devletlerin silahlanma yarışını
destekliyorlar, kapitalizmin bekası için ‘silahlı adamların’ çoğaltılmasını
istiyorlar.
Şiddet üretmeye ayarlı, rezili çıkmış
kapitalist dünyanın egemen azınlığınca kurulmuş iktidarlarla barışık yaşamaktan
rahatsız olmayanların ‘barış’ çağrıları, insanlığın ihtiyacı ve hakkı olan
barışa değil, iktidarların ihtiyaç duyduğu, boyun eğen, kapitalist sömürüyü ve
tahakkümü kabullenen insanların çoğaltılmasına hizmet etmektedir…
Tekrar etmekte yarar var; gerçekten
barış istiyorsanız, savaşa neden olan koşulları değiştirmek ve kalıcı barışı
mümkün kılacak koşulların oluşturulması için mücadele etmelisiniz. Barış
mücadelesi bahsinde anlamlı olan şey, varlığını biteviye şiddet üreterek
sürdüren kapitalist haydutlarla hesaplaşmak, onların tarihsel miadı dolmuş vahşi
düzenlerini tasfiye edip, barış içinde yaşanılabilir bir toplumsal düzen
kurmaktır…
Sadık
Varer