Kazım Koyuncu, Lazların kültür eylemcilerinden biriydi. |
Almanya'da yaşayan Türklerin anadilde eğitim hakkı üzerine fikir beyanında
bulunan Başvekil Erdoğan, ilerici ve devrimci güçlerin her zaman ifade ettikleri
gibi "asimilasyon bir insanlık suçudur" demiş.
Elbette asimilasyon bir insanlık suçudur; çok uluslu ülkelerde, devletli egemen
ulusun diğer ulusları ve halkları "kendileştirmesini" sağlamak amacıyla işlenen
büyük bir insanlık suçu…
Başvekil de biliyor olmalı; bin yıllar boyunca pek çok halka yurt olmuş Anadolu
coğrafyasında 1924'ten bu yana aleni bir asimilasyon suçu işlenmektedir.
Türk ulusunun temsilcileri siyasal ve askeri üstünlüğü ele geçirip
devletleştikten sonra, Anadolu'nun diğer halklarını "Türkleştirmeye" karar
verdiler. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk icraatlarından biri, Kürtleri, Lazları ve
Anadolu'nun diğer halklarını asimile etmek üzere "Türklüğe davet" etmekti!..
Türkleşmeyi kabul etmeyenlere, asimilasyona direnenlere sistematik bir baskı
uygulandı. Türkçe, herkesin öğrenmek zorunda olduğu resmi dil haline
getirilirken diğer halkların anadilleri yasaklandı. Lazca da bu 'yasaklı'
dillerden biridir.
Asimilasyon politikasını uygulamaya koyan devletler, öncelikle asimilasyona tabi
tutulan halkların anadiline saldırırlar. Bunun nedeni açıktır; dilsiz bir halkın
yaşaması mümkün değildir ve şayet bir halkı asimile edip tarihe gömmek
istiyorsanız, evvelemirde o halkın dilini yok etmelisiniz!..
Anadil yasağı, özelikle okullarda etkili oldu. Okul yaşına kadar anadilleri
dışında dil bilmeyen Laz çocukları asimilasyonun ilk kurbanlarıydı; çocuklar
baskılanarak "terbiye" edildiler ve Türkçe'yi öğrendiler. Bu arada Türkçe ile
birlikte kapıları "Türküm, doğruyum, çalışkanım" andıyla açılan okullarda
Türklüğü de benimsemeye başladılar.
Asimilasyonda, "yasal" baskının yanı sıra kitle iletişim araçlarının, özellikle
de televizyonun çok önemli bir işlevi var. Televizyon hayatımıza girmeden önce
evlerinde ya da mahallelerinde Lazca konuşan çocuklar Türkçe ile ancak okullu
yıllarda tanışıyorlardı. Televizyonsuz zamanlarda, okul öncesinde Türkçe bilen
çocuklar azınlıktaydı. Fakat televizyonun "hane halkından biri" haline geldiği
günümüz koşullarında okul öncesinde Türkçe konuşan çocukların sayısı hızla
artarken Lazca konuşanlar azaldı.
Teslim etmek lazım ki devlet, Lazları asimile etme "işinde" büyük ölçüde
başarıya ulaşmıştır. Asimilasyon sonucu Lazların kayda değer bir kesimi
Türkleştirilmiştir. Anadillerini bilmeyen Laz gençlerinin çokluğu kaygı
vericidir. Kentlerde yaşayan Laz gençleri içinde Lazca konuşabilenler yok
denecek kadar azdır. Ve acil önlem alınmazsa, birkaç kuşak sonra Lazca bilen
kimse kalmayacaktır.
Vahim bir durumdur ve gerçektir; Lazca ölüm döşeğindedir!..
Hiç kuşku yok ki, bu vahim durumunun müsebbipleri insanlık tarihine suçlu olarak
kaydedileceklerdir, fakat durumun "seyrinde" olanların da masum sayılmayacakları bilinmelidir.
Lazın kültürel soykırımı anlamına gelen Laz dilinin ölümü, bütün insanlığı, ama
öncelikle Lazları ilgilendiren yakıcı bir meseledir.
Kuşaklar boyunca süren asimilasyon yüzünden ölümcül yaralar alan Laz dilini
sağaltmak için acil müdahaleye, anadilde eğitime ve televizyon yayınına ihtiyaç
var.
Laz aydınları bu amaçla yirmi yılı aşkın bir süredir çabalıyorlar. Ama artık
bununla yetinilemez; hemen şimdi müdahale edilmezse birkaç kuşak sonra tarihten
silinecek olan Lazların dik başlı kızları ve oğulları kendilerini, bir insanlık
suçu olan asimilasyona karşı Laz aydınlarının başlattıkları kültür eylemine
katılmakla görevlendirmelidir…
Sadık Varer
Lazuri.com / 14.10.2010