Resim: Sadık Varer |
Nükleer santral hikayesinin yaklaşık 50 yıllık bir geçmişi var. Elli yılda,
"memlekete nükleer santral lazım, ama kim kuracak?" meselesinin halli için üç
ihale yapılmış. Mersin – Akkuyu'da kurulması planlanan dördüncü ihale ise,
geçenlerde yapıldı.
İhale şartnamesi almış on üç şirketten on ikisi, "ha geldi ha gelecek"
vaziyetindeki kapitalizmin büyük küresel krizinin olası etkilerini hesaba katıp
teklif bile vermeden çekildiler. Yalnızca, Atomstroyexport ve İnter Rao ile
Ciner Grubu'na bağlı Park Termik'ten oluşan "gözü kara" bir konsorsiyum teklif
vermiş..
Bu konsorsiyumun teklifi Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'nca değerlendirilecek,
uygun bulunursa, fiyatlandırma meselesi çözülecek ve böylece Tayyip Erdoğan gibi
"çevreci"lerin 50 yıllık hasreti bitecek; artık memleketimizin de bir nükleer
santralı olacak!..
Atom çekirdeğinin zincirleme tepkimesiyle açığa çıkan büyük enerjiye, nükleer
enerji deniliyor. Bu enerji atom bombasına dönüştürülebildiği gibi, nükleer
reaktörlerde gerçekleştirilen bir işlemle elektrik enerjisine de
dönüştürülebiliyor…
Nükleer enerji, Çernobil felaketinden önce, karbondioksit üretmediği için,
genelde tercih edilebilir bir enerji olarak görülüyordu. Ama Çernobil'den sonra
durum değişti; bir anda 60 bin kişiyi öldüren ve 165 bin kişiyi sakat bırakıp
yeni nesilleri ölümle tehdit etmeye başlayan radyasyon belasıyla yüz yüze
gelinince, nükleer enerjinin yararından çok ama çok zararının olduğu görülmeye
başlandı.
Bir süre önce, değişik üniversitelerden 172 bilim insanı, nükleer enerjinin
zararları hakkında ortak bir açıklama yapmıştı.. Söz konusu açıklama, durumun
vahametini algılayamamış olanlar için uyarıcı olabilir:
"Nükleer santral kazaları ve atıkları kaynaklı radyasyon, gözlemlenemez olduğu
için etkisi geç anlaşılan ve insanlık ve bilim tarihi bakımından yeni; bu
nedenle bilimin ve risk altındaki toplum çoğunluğunun yeterince bilmediği
riskler grubunda; denetlenemediği için de korkutucu, dünya çapında felaket
yapıcı; sonuçları öldürücü, gelecek kuşaklar için çok tehlikeli; kolayca
azaltılamayan ve miktarı giderek artan; gönüllü hizmetin olmadığı ve
yürürlükteki yasalara uygun olmayan riskler grubundadır (…) Riskin en büyüğü
atıkların yönetimi ile ilgilidir. Ne yazık ki, bazılarının yarısının yok olması
için 210 000 (iki yüz on bin) (teknetyum) ila 15,8 milyon (onbeş milyon sekizyüz
bin) (iyot-129) yıl gereken radyasyonlu atıkları tehlikesiz olarak yöneten bir
teknoloji henüz geliştirilememiştir."
Nükleer enerji üretiminin risk düzeyi, sigorta şirketlerine güven vermiyor; bu
nedenle, nükleer santrallar hiçbir ülkede sigortalanmaz.
Risk mevzuunda en iyi "koku alan" ve stratejisini buna göre düzenleyen sigorta şirketlerinin bile güvenmedikleri nükleer santral kaynaklı tehlikeler bahsinde,
bu karlı işe giren hür teşebbüs erbabının ve de "bu gün var, yarın yok
hükümetler"in insafına kalmış bulunuyoruz!..
Demek ki, nükleer santral işine girmeye kararlı Ruslara, Cinerlere ve AKP'li
siyasetçilere güvenmekten başka çaremiz yok!..
İyi de, Rusların nükleer teknolojileri güvenilir midir?.. Hayır; Çernobil
felaketinden bu yana tartışmalıdır. Batılılar, Rusların nükleer teknolojisine
güvenmiyorlar. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'nun da Rusların nükleer
teknolojisini "kuşkulu" bulduğu bilinmektedir..
Rusya'nın nükleer teknolojisi güven vermiyor. Ciner grubunun zaten nükleer
teknolojisi falan yok. Çernobil felaketinden hemen sonra kameraların karşısına
geçip, "kim demiş çayda radyasyon var diye; bakın işte ben içiyorum mis gibi
çayımızı" sorumsuzluğunu üreten ve paylaşan eski ve yeni siyasetçiler de güven
vermiyorlar.
Ee, ne olacak şimdi; Mersin – Akkuyu'da, daha sonra Sinop'ta kurulması planlanan
nükleer santralların yarın bir gün Çernobilleşmeyeceğinin garantisini kim
verecek?..
Yapılan farklı araştırmalarla ortaya konulmuş bir gerçek var; Çernobil'deki
nükleer santral "kazasından" en çok biz Lazlar ve Hemşinliler etkilendik;
binlerce Laz ve Hemşinli, radyasyon kurbanıdır!
Ve ne büyük bir talihsizliktir ki, radyasyon belasını yeniden başımıza musallat
etmek isteyen Turgay Ciner de, Hopa'lı bir Laz'dır…
Herkesin, ama özellikle Lazlarla Hemşinlilerin, insanlığın bugününü ve
geleceğini tehdit eden nükleer santral gibi son derece tehlikeli bir işe girmeye
karar vermiş bulunan Turgay Ciner'e şu soruyu sorma hakkı var; Nükleer teknoloji
konusunda sicili bozuk olan Rus ortaklarınızla kurmaya karar verdiğiniz
santralın, yeni bir Çernobil olmayacağının garantisi nedir?..
Elbette, hemşerimiz Turgay Ciner'in de bu soruya ikna edici bir yanıt vermesi
zorunludur. Zorunludur; çünkü burada söz konusu olan, insanlığın geleceğidir…
Sadık Varer
Lazuri.com / 26.09.2008